Bu aralar birçok erkek şiddeti vakası duyuyoruz. Devlet her zamanki gibi hiçbir önlem almıyor. AKP kadın düşmanı politikalarına son hızla burada da devam ediyor. Her yan polis kaynarken mesele erkek şiddeti olduğunda ortadan kayboluyorlar. Feminist özsavunma ağlarımızı deprem bölgesinde erkek şiddeti karşısında da, barınma krizi karşısında da nasıl kuracağımızı Defne’li kadınlarla toplantımızda konuşmalıyız.
Depremin ilk gününden itibaren diğer birçok kadın örgütü ve feminist ağ gibi biz de örgütlü olduğumuz illerde ve Mor Mekanlarda yoğun bir dayanışma çalışmasına giriştik; birçok arkadaşımız bölgedeki arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Antakya-Defne bölgesindeki Sevgi Parkı’nda kurduğumuz Kadın Dayanışma Çadırı parkın tamamen boşaltıldığı 2 Mart gece yarısına kadar parkta kalmaya devam etti. Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.
Antakya Kadın Dayanışma Çadırından yazıyoruz
ÖNCEKİ GÜNLERİ OKUMAK İÇİN: Yazdıklarımız
Gün 67 (20 Nisan):
Çok sevgili günce,
Güne güzel bir kahvaltı ederek başladık. Hazırlanıyoruz çünkü TODAP’lı psikologlar ve Antakyalı çok sevdiğimiz bir arkadaşımız olan Nuray, Yeşilpınar’da afet sonrası ruh sağlığına dair atölyeler organize etti. Sevgili Nuray’ımız her zamanki gibi Hızır gibi yetişti bize. TODAP’ın etkinlik yapabileceğini ona İstanbul’a geldiğinde söylemiştik. Onunla beraber Mor Mekan ve Feminist Mekan’da bolca vakit geçirmiştik. Aklımıza gelen birçok şeyden biri de bu etkinlik olmuştu. Nuray buraya döndüğünde “Dağıtımı durdurun ya da kısıtlayın, biraz feminizm konuşalım!” demişti. Yeşilpınar’daki etkinliği örgütlerken birçok Whatsapp grubuna hepimizin çok hoşuna giden bir çağrı mesajı atmış. Mesajda bizleri “psikososyal dayanışman” olarak tanıtması psikologların deprem bölgesinde yaptığı şeyi çok güzel tanımlıyor. Gökçe’miz 5 tane daha kadın psikolog arkadaşıyla Yeşilpınar’a geldi. Biz dahil yaklaşık 25 kadındık.
Yeşilpınarlılar akrabalık ilişkilerine göre iki gruba ayrıldı, TODAP’lı bir arkadaş bizi de unutmadı ve Kadın Savunması gönüllüleri için de bir atölye yaptı. Antakya’da ya da yaşadığımız şehirlere döndüğümüzde neler hissettiğimizi, yaşadığımız neo-liberal gerçekliği böylesine çıplak bir acı ve değersizleşme olarak deneyimlememizin ruh sağlığımız üstündeki etkisini birbirimize açmaya çalıştık.
Burada kurduğumuz dayanışma ağı hepimize iyi geliyor fakat yaşadıklarımız ve tanık olduğumuz şeyler ağır. Tanıştığımız kadınlar bize güç veriyor. Buradaki imkansızlıkların, yokluğun, güvencesizliğin hayatlarını nasıl etkilediği görmek ve bu kadar “büyük” bir şeyle mücadele etmek bazı zamanlar tabii ki hepimize zor geliyor. Aslında sürekli kadınlardan hikayelerini dinliyoruz, bu hikayelerden ortaklıklarımızı çıkarıyoruz ve hep birlikte hikâyenin anlatıcısı, faili, ve dönüştürücüsü olmaya çalışıyoruz. Çok fazla hikâye var! Boyumuzu aşıyor tabii bazen. Birlikte mücadele etmek çok iyi geliyor, birlikte gülmek ve bazen birlikte ağlamak, burada hayatı her ne kadar yokluk içinde olsa da paylaşmak, her iş bittiğinde ettiğimiz sohbetler çok iyi geliyor bizlere.
Bunları açığa çıkartan duygu dolu bir atölye geçirdik. Kendimizden rasyonele zeminlere doğru kaçamayacağımız sorular geldi. Bazen ağladık, bazen güldük. Yandaki atölye grubu kol kola girmiş sallanıyorken bir anda şarkı söylemeye başladı; “Bu da gelir bu da geçer ağlama”. Bu atölyenin planlanmış bir parçası değilmiş aslında. Yaslarını, kayıplarını, acılarını açan Antakyalı kadınlar keskin bir sessizliği şarkılarıyla deldiler. Bizlerse bir kez daha kadınların çokça etkileyici hikayelerinin içinde bulduk kendimizi. Atölye bitiminde beraber çay içerken hislerimizi ve hikayemizi konuşmanın bize nasıl geldiği üzerine de sohbet ettik. Meğer Antakya Medeniyetler Koro’sundan bir arkadaşımız varmış burada. Bir de Sevgi Parkı’ndan tanıdığımız konservatuvarlı bir arkadaşımız oradaymış. Beraber Fazıl Say’ın bestelediği, Serenad Bağcan’ın o berrak sesiyle söylediği “İnsan İnsan’ı” söylediler. Büyülendik! Konservatuarda okuyan arkadaşımız hep beraber şarkı söylediği bir arkadaşını depremde kaybetmişti. Deprem gününden beri ilk defa şarkı söyledi.
“İnsan insan dedikleri / İnsan nedir şimdi bildim / Can, can deyü söylerlerdi / Ben can dedir şimdi bildim”
Hatay Defneli kadınların sesi tüm dünyayı sarıyor.
"İnsan insan dedikleri
İnsan nedir şimdi bildim
Can, can deyü söylerlerdi
Ben can nedir şimdi bildimMuhyiddin der hak kadir
Görünür herşeyde hazır
Ayan nedir pinhan nedir
Nişan nedir şimdi bildim" pic.twitter.com/rHkf0aZTWH— Kadın Savunması (@kadinsavunmasi) April 20, 2023
O sırada kadın dayanışma noktamızdaki arkadaşlarımız bütün depoları boşaltıp düzenleyip yerleştirdiler. Sutyenler 75, 80, …, 100 bedenlerine ayrıldı! Donlar, atletler S, M, .., XXL bedenlerine ayrıldı! Yenidoğan, 4-5 yaş kız, 12 yaş erkek iç çamaşırı… Her şey paketlenmeye hazır. Fakat malzememiz az. Deprem bölgesindeki ihtiyaçlar eskisi gibi gündemde değil. Tekrarlayalım; devlet ve sermaye kaynaklarını seferber etmedikçe buradaki durum çözülemez. Tabii bu kaynaklar da neoliberal bir sistemde kamusal biçimde seferber edilemez fakat seferber edilmesi için mücadele etmek zaten bu düzenle mücadele etmek. Yani büyük işlerimiz var. Yarın Harbiye’ye gitmesi gereken en az 80 giyim ve hijyen paketi. Büyük işleri ve daha da büyük işleri aynı anda düşünmeyi en iyi feministler biliyor bu çağda!
Yeşilpınar’daki arkadaşlarımız ”hazır Yeşilpınar’dayken Defne Kadın Kooperatifi’ni ziyarete gidelim” dediler. Mis gibi kokan kuru portakallar eşliğinde Antakya kahvemizi hüplettik. Kooperatifin başkanı olan arkadaşımız buradaki üretim zincirini kadınların özerkleşmesi için nasıl işlevli hale getirebildiklerini anlattı. Kadınların ürettikleriyle kazandığı parayı asla bir erkeğin hesabına göndermediklerini, üretim zincirinin bir parçası olan kadınlarla toplu eğitimler aldıklarını anlattı. Hatay için ve kadınlar için üretimin öneminden bahsettik. Bu zincirin nasıl bir parçası olabileceğimizi konuşmalıyız.
Bu aralar birçok erkek şiddeti vakası duyuyoruz. Devlet her zamanki gibi hiçbir önlem almıyor. AKP kadın düşmanı politikalarına son hızla burada da devam ediyor. Her yan polis kaynarken mesele erkek şiddeti olduğunda hepsi ortadan kayboluyorlar. Feminist özsavunma ağlarımızı deprem bölgesinde erkek şiddeti karşısında da, barınma krizi karşısında da nasıl kuracağımızı Defneli kadınlarla toplantımızda konuşmalıyız. Amed’li arkadaşımız Roza, Hatay’ı savaş sonrası Cizre’ye benzetti. Burası adeta bir savaş alanı! Cizre’de savaştan sonra seçim çok zorlu geçmişti ve çıkan sonuç şaibeliydi. Hatay’da da buna dair bir plan çıkarmamız için az zamanımız kaldı. Kadın kadını savunur diyerek çıktığımız yolda birbirimizi savunacağımız çok mevzu var biliyoruz!