Antakya Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 55): Dilimizden dökülen, gözümüzden süzülen, sesimizde boğulan öfkemiz-Kadın Savunma Ağı

Kadın Dayanışma Çadırımızda ilk günden bugüne dayanışma içinde olduğumuz kadınlarla sorunlar üzerine toplandık, tekrar bir araya gelmek için anlaşıp dağıldık. Bazı kadınlar çocuklarını birkaç saatliğine bıraktıkları için hemen kalkmak zorunda kaldılar. Bazısı çocuğuna ve hasta annesine bakmak zorunda olduğu için gelemedi. Bu bakım yükünden de, iktidarın cinsiyetçi politikalarından da, dinci-gerici tutumlarından da kurtulana dek mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz.

Antakya Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 55): Dilimizden dökülen, gözümüzden süzülen, sesimizde boğulan öfkemiz-Kadın Savunma Ağı

Depremin ilk gününden itibaren diğer birçok kadın örgütü ve feminist ağ gibi biz de örgütlü olduğumuz illerde ve Mor Mekanlarda yoğun bir dayanışma çalışmasına giriştik; birçok arkadaşımız bölgedeki arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Antakya-Defne bölgesindeki Sevgi Parkı’nda kurduğumuz Kadın Dayanışma Çadırı parkın tamamen boşaltıldığı 2 Mart gece yarısına kadar parkta kalmaya devam etti. Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.

Antakya Kadın Dayanışma Çadırından yazıyoruz

ÖNCEKİ GÜNLERİ OKUMAK İÇİN: Yazdıklarımız

Gün 55 (8 Nisan)

Sabah erkenden kalkan arkadaşımız bize mükellef bir sofra hazırladı. Bir kısmımız tuvaletimiz bozuk olduğu için en yakın benzinciye giderken, bir kısmımız bu sabah duş alacak olmanın tarif edilemez mutluluğu içinde güne başladı. Fakat o da ne?! Bu arkadaşlarımızın mutluluğunu orada da tuvalet olmaması gerçeği bir kez daha baltaladı.

Harika bir kahvaltı sonrasında dün duş alamayan arkadaşlarımız sevinçle seke seke Neslihan’ın evine gittiler. Kamp alanında kalan arkadaşlarımız ise hüzünlü gözlerle onlara bakıp haset etmenin feminist ilkelere çok aykırı olduğunu hatırlayarak kendilerini durdurdular.

Kamp alanında kalan arkadaşlarımız hijyen deposunu sınıflandırıp, çamaşırların olduğu çadırı düzenlediler. Bir gün önce önce Canan’dan fırça yediğimiz için öğle yemeğini unutmayalım diye birbirimizi sürekli uyardık. Bu hafta boyunca önceki haftalar gibi depo düzenlemesi değil yemek yenmesi zorunluluğunun konuşulacağını söyleyebiliriz.

Bu sırada Neslihan’da duş alan arkadaşlarımız köpüğe bulanmışken Neslihan kahve pişirip günümüzü iyice şenlendirdi. Neslihan’ın çiçeklerini, kuşlarını, kedilerini nasıl sevdiğini görmek, bu şehri büyülü kılan her şeyin simgesi gibiydi.

Comandante Canan aracılığıyla Sarıyer Belediyesi’nin bulunduğu alana giderek bizim kamp alanımızda ihtiyaç duyduğumuz kullanım malzemelerini alıp kamp alanımıza doğru yola koyulduk.

Saat 2’ye yaklaşırken Hatay’a geldiğimiz ilk günden bu yana dayanışma içinde olduğumuz kadınlarla bir araya gelmek üzere Kadın Dayanışma Noktamızda buluştuk. Yaşananlar kadınların dilinden döküldü, gözünden süzüldü, öfkeleri seslerinde boğuldu… Devlete isyan eden kadınlar yaşadıklarını asla affetmeyeceklerini anlattılar.

Bu toplantıda, kendimize taktığımız isimlerle dile getirilenler kısaca şunlar oldu:

Özgür İncir: Evlerimiz tamamen yıkıldı. Belediye bazı bölgelere çamaşır makinesi gönderdi ama birkaç aile bunları kendi aralarında kullanmaya başladığı için bu durum diğer insanların kullanmasını zorlaştırıyor. Çamaşır makinesinin olduğu yerde büyük bir organizasyonsuzluk var; bu yüzden aileler makineleri kendi kontrollerine alıyorlar ve bu da destek hizmetlerine erişimi engelliyor. Eşya dağıtımı sırasında kamyonlardan eşyalar üzerimize atıldı. Düzgün bir şekilde bize ulaştırılmadı. Eşyaları sokak kenarlarına atıp gittiler. Hijyen, eşya değil; ev istiyoruz!

Ay: Şirketler tarafından gönderilen çamaşır ve kurutma makineleri evleri yıkılmamış bazı kişiler gasp ettiler. Muhtarlar bazısını sattı bazısını kendi yakınlarına verdi.

Neşeli:Dolu TIR’ların dağıtılmadan döndüğünü gördüm. Devletin koordinasyonsuzluğu sebebiyle biz bunları yaşadık. Katliamın yaşandığı ve sonrasındaki üç gün boyunca yağmur altında kalıp devlete verdiğimiz vergilerin ne için kullanıldığını düşünüp durduk. Ben depremi şu an hala yaşadığımı hissediyorum çünkü ilgilenmem gereken anne, baba, çocuk varken bana sıra gelmedi ve kendimi öteledim. Siz iyi ki varsınız!
TIR’lardan üstümüze atılan makarnaları kapan aldı, çoğu yerlere saçıldı, insanlar üstüne bastı. Benim canım yandıkça yandı. Böyle üstümüze atmaları bizi birbirimize düşürdü. Ben düzgün dağıtın dediğim için bana sinirlendiler ve buranın bir şeye ihtiyacı yok deyip çekip gittiler. Muhtar ve yakınları gelen TIR’a önceden bakıp çeyizine ya da kullanmak amacıyla kendilerine ayırıyordu. Buna şahit olunca muhtarlıktan tek bir destek dahi istemedim. Enkazdan sesleri gelen insanlar, çocuklar kurtarılabilirdi. Devletten destek gelmediği için biz yemek yapıp dağıtmaya başladık. Biz bu şehri yeniden inşa edeceğiz, orası kesin ama asimile olmadan, kültürümüzü öldürmeden, Hatay’ı Hatay olmaktan çıkarmadan devletin istediği gibi değil bizim istediğimiz gibi inşa edilecek! Burada Mor Mekan da kurarız, bize destek olun ne gerekiyorsa yaparız.

Nam-ı hoş: Çocuklarımıza, torunlarımıza bir şey bulamadık, su bulamadık, yağmur sularını içtik.

Nazlı: Deprem günü 100 insanı aldık seraya, seradaki çiçekleri dışarı çıkardık. (Ağlamaya başladı birçok kadın ve devam edemedi.)

Fettan: Yarın ne yapacağımızı konuşmamız gerekiyor. Ben oy vermememiz gerektiğini düşünüyorum. Çoğu şeyi hep beraber yaşadık ama önemli olan sesimizi başkalarına nasıl duyurabiliriz? Biz rüyada mıyız, gerçekte miyiz önce bunu bilmemiz lazım. Bunun farkında olmayan kişilerle bunu tartışmamız lazım. Acımızı da yaşayamıyoruz ki.

Neşeli: Toplumumuz şuna alışmış: yukarıda biri var bizi yönetecek. Yönetilmeye alışmış. Biz birlikte her şeyi yapıyoruz ama toplumumuz buna alışmış.

Pamuk: Aslında bir yöneticiye ihtiyaç yok mu, var. Aslında yönetim lazım. Ne kadar güzel fikirli olsak da bir organizasyon, yönetim sistemi olmazsa hepsi boşta kalıyor. İlk 72 saatin kritik olduğu bir durumda varlık göstermeyen bir yönetimin de bu yüzden değişmesi gerekmiyor mu? Şimdi bir yandan da böyle bir yaşanmışlıkta, yok olmuşluğun içinde buna dur demek, varlık göstermek vakti. Kitle olarak ses çıkarmanın en yakın alternatifi bir yandan da oy kullanmak. TIR’ın tepesinden malzeme atan hangi akılsa şu anki yönetim aklının aynısıdır. Buna karşı bu yüzden halkın birbirine kenetlenmesi lazım.

Nazlı: Acil ihtiyacımı, çocuklarım için istediğim şeyleri aldığımda elimden çektiler.

Duygusal: Eğer yönetici yoksa, sen dedin ya, bunun talibi olabiliriz. Bir yandan oy kullanmak evet önemli ama halk sağlığını önemsemeyen bir enkaz kaldırma işlemi var. Bunları atlamadan, barınma meselesinden temiz tuvalete, duş ihtiyacına kadar hala konuşmamız gereken bir sürü şey var. Bizi bu enkazın altında bırakanlar hesap vermeden gitmemeli.

Nihale: İnsanlar korkuyor örgütlenmekten, tepki vermekten. Bir istediğim suydu. Su sırasında beklerken öğrendim ki oradaki çalışanlar tanıdıklarına veriyormuş. Bu durumda asıl toplu şikayetler dile getirilmeli. Cimer’e şikayet ettim kaç kere.

Ay: Muhtar görevini yapmıyorsa, çekilmiyorsa, gasp ediyorsa benim için muhtar değildir. Belediye başkanını gördüm sadece fotoğrafta ama yardım kimseye gitmemiş sadece fotoğraflarda. Nefretimiz ve öfkemiz hiçbir zaman geçmedi geçmeyecek ama. Herkes kendi derdine düşmüşken kadınlarla bir araya gelip herkes için yemek yapmaya başladık. Buna başladıktan sonra bencilliklerin yerini dayanışmanın, yalnızlığın yerini bir arada olmanın mutluluğu aldı.

Rotasyon: Artık yeter. yirmi yıldır varımızı yoğumuzu sattılar. Herkes bundan kurtulmak istiyor. Bu seçim bunun yöntemlerinden biri ama bir seçimle bu adam hadi gidiyorum demez. Oy ve örgütlenmek birbirinin alternatifi değil aslında ama hem gitmelerini ve yargılanmalarını sağlamamız gerekiyor hem de taleplerimiz için örgütlenmemiz gerekiyor. Muhtarına kadar çürümüş bir sistem var. Ama bunun karşısında da yeter diyen bir halk var. Mahalle bazlı bir örgütlenme ile bütün insanların ihtiyaçları sağlanır. Bir halk meclisi olur, bir temsilci de olur. Sokaklara yayılmış bir halk meclisi en basit şey. Sadece oya ertelenmez ama bu acil taleplerin bir şekilde seçimlere giderken duyurulması gerekiyor. Kadınlarla oluşturduğumuz meclisler kurmaya çalışalım mahallelerde. Muhtar çalışmıyorsa zorlayalım. Acil, öncelikli şeyleri konuşacağımız birliktelikler gerçekleştirelim.

Çatlak: Tek başımıza masaya vurunca muhtara karşı yetmiyor. Ama birliktelikle, kadınlarla olan birlikteliklerimizle kafa tutma cüretini gösteriyor olmamız lazım. Arkamızda böyle bir örgütlenmenin olması bizi sonuca götürecektir. Kadın Savunma Ağı’nda herkes birbirinden farklı ama bizi bir arada tutan şey ilkelerimiz. Bu bir arada olmayı meclislere dönüştürmek lazım. Ortak hareket ettiğimiz zaman çıkar çatışmasından kurtulabiliriz. Tabii ki dağıtımın adil olmasını sağlayamayız tek tek olduğumuzda. Toplu olduğumuzda da sulama olmadan enkaz kaldırmayı durdurabiliyoruz örneğin. Böyle bir şeyi yapma ihtimalimiz var mı bunu da konuşmamız lazım. Asıl önemli olan kalıcı bir şey kurmak. Biz bunun ancak kolaylaştırıcısı olabiliriz. Önce gelin buradan başlayalım diye söz alarak bir adım öteye gitmeye ihtiyacımız var.

Zilli: Aslında şu anda bir sürü krizle uğraşıyoruz, bu kadar tantananın ortasında o kadar güveniyorum ki buraya, bambaşka bir dayanışmaya dönüştü benim için. Herkesin kendi bulunduğu yerde yaşadığı ağırlıkla tek başına kalması çok zor. Ama kalabalıkla böyle kalmak daha farklı fikirlere, farklı üretkenliklere yol açabiliyor.

Pamuk: Mevcuttaki düzeni değiştirmek için küçük küçük konuşarak, paylaşarak mesafeleri kapatarak, belki bir günde, belki bir ayda, belki bir yılda örgütlenmeyi zaten gerçekleştirmiş oluyoruz. Bizim örgütlenmemiz bir anda olmayacak, şu anda kalıcı barınma sorununu çözmek hemen olmayacak.

Cadoloz: Aksayan ve işlemeyen çok fazla konu var. Tane tane ilerlemek iyi olacaktır. Hepsini bir arada konuşunca yetemeyeceğimize dair umutsuzluğa sürükleniyoruz.

Bu kısa aktarımlarda okuduklarınızı ve daha fazlasını konuşup, bu sorunlar üzerine yapabileceklerimizin planını üretmek üzere tekrar bir araya gelmek için anlaşıp dağıldık. Bazı kadınlar çocuklarını birkaç saatliğine bıraktıkları için hemen kalkmak zorunda kaldılar. Bazısı çocuğuna ve hasta olan annesine bakmak zorunda olduğu için toplantıya gelemedi. Bu bakım yükünden de, iktidarın cinsiyetçi politikalarından da, dinci-gerici tutumlarından da kurtulana dek mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz diyerek günün devamındaki işlerimizi yapmak üzere dağıldık.

Arkadaşlarımızın bir kısmı kadınları ziyaret etmek için kamp alanından ayrılırken, diğerleri eşya düzenlemeye devam etti. Doğanköy’de ziyaret ettiğimiz Sevcan ve ailesi asfaltı delip yükselen çiçekler gibiydi. Serinyol’da şiddete maruz bırakılmış ve boşanma aşamasında olan bir kadını ziyaret ettik. Duş alma imkanı olmayan mahallede kadının ve çocuklarının temizliğe erişemediğini gördük. Devletin yaptığı hiçbir şey yok, duş ve tuvalet için Serinyol’daki mahalleye destek olmak isteriz, bize ulaşmanızı bekleriz.

Ziyaretler sonrasında akşam arkadaşlarımızın yaptığı harika yemek ve salataları yedik. Bir arkadaşımız yemek sonrasında depremde vefat eden tanıdığı için bize tatlı yaptı ve hüznümüz sessizliğimize gömüldü.

Burada bazen kahkahalardan karnımıza ağrılar girse de hep buruk bir tebessümle bitiyor neşemiz. Her şey yıkık, her şey yarım. Enkaz tozları yüzünden nefes almak imkansızken, bu öfkeyle yaşamak zorunda kalmanın ağırlığı bizi yorsa da bir yandan da bizi birbirimize bağlıyor.

Burada birçok insan şunu söylüyor: Ölen kurtuldu, keşke ben de enkazda böyle yalnız kalmasaydım…