Antakya Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 39)-Yeniden yaşadığımız hissetmek istiyoruz – Kadın Savunma Ağı

Kadınlar, karşısındakinin hislerini anlayabilmesi empati kurabilmesi için defalarca yaşadıklarını anlatma ihtiyacı duyuyor. Bizim varlığımızın onlara terapi gibi geldiği, bir nebze de olsa o yalnızlık duygusunun dışına çıkabildiklerini ifade ediyorlar.

Antakya Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 39)-Yeniden yaşadığımız hissetmek istiyoruz – Kadın Savunma Ağı

Depremin ilk gününden itibaren diğer birçok kadın örgütü ve feminist ağ gibi biz de örgütlü olduğumuz illerde ve Mor Mekanlarda yoğun bir dayanışma çalışmasına giriştik; birçok arkadaşımız bölgedeki arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Antakya-Defne bölgesindeki Sevgi Parkı’nda kurduğumuz Kadın Dayanışma Çadırı parkın tamamen boşaltıldığı 2 Mart gece yarısına kadar parkta kalmaya devam etti. Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.

 

Antakya Kadın Dayanışma Çadırından yazıyoruz

ÖNCEKİ GÜNLERİ OKUMAK İÇİN: Yazdıklarımız

Gün 39 (23 Mart)

Bugün erkenden uyanıp güne başladık. Kahvaltı sırasında bir ay önce İstanbul’da hazırlanıp İBB aracılığıyla Hataya göndermeyi planladığımız ancak aksaklıklar sebebiyle buraya ulaşamayan paketlerimiz nihayet geldi. İş bölümümüzü yapıp depolara geçtik. Dün gelen tırdan indirdiğimiz malzemeleri ve bugün gelen eşyaları tasniflemeye başladık. Bölgedekilerin hala kaynaklara erişemediği ve gönüllü olarak dayanışma gösteren bizlerinde çabaları doğal olarak yetersiz kaldığı için uzun zamandır temel ihtiyaçlara erişmekte zorlanıyor. Devletin bu organizasyondaki yetersizliği ve isteksizliği zaman zaman tek karşılarında bulabildikleri bize yönelik öfkeye dönüşüyor. Gün içerisinde sıkça uzun zamandır eşya beklediği için öfkelenen insanlar kamp alanına geliyor. Bir şekilde durumu anlatıp dertleşmeye çalışıyoruz ancak kimileri de aslında olması gerekenin devlet tarafından destek olduğunu ancak çok yakıcı ihtiyaçları olduğunda yine çareyi bizde aradıklarını söylüyor. Bu durum yer yer gönüllülere ve birbirlerine karşı da öfke duydukları bir hal alıyor. Sahada kışlık kıyafet, battaniye gibi eşyalara ihtiyaç azalsa da mevsim dönüşü ile tekstil ihtiyaçları değişerek devam edecek. Gıda, su gibi ihtiyaçlar ise uzun bir süre daha düzenli olarak gelmeye devam etmeli.

Burada hayat akmaya devam etse de hüzün hali sürüyor. Aşağıokçular Mahallesi’nde sohbet ettiğimiz bir kadın yaşadığı duyguyu şöyle aktarıyor, “Çiçeklere baktığımda huzur dolardım ama baktığım her şeyde hüzün görüyorum artık, çiçekler bile bana hüzün veriyor. Kendimizin hayatta kaldığına bile sevinemiyorum, komşularımız gitti, akrabalarımız gitti, kentimiz gitti. İki yaşındaki torunuma aktaracak bir tarih kalmadı burada, bu içime ağırlık dolduruyor. Kenti yeniden inşa edeceğiz umutluyuz ama nasıl?” diyor. Yine bir kadın, doktor, eczane ve bizde olmayan başka ihtiyaçlar soruluğunda bazen merkeze yönlendirmemize, “Bize merkeze gidin diyorsunuz ama ben gittiğimde ne neredeydi, merkez neresi, çarşı neresi bilmiyorum. Hiç bir şey yerinde değil. Öyle büyük bir yıkım ki sokaklarımızı tanıyamadığımız bir hal var, sokakları tanıyamıyoruz, kentimizi tanıyamıyoruz.” diye cevap verdi.

Sabah kahvaltısından sonra bir grup arkadaşımız Harbiye’de düzenle dayanışma ilişkisi kurduğumuz kadına gıda ve hijyen malzemeleri götürdü. Bir gün önce gitmemize rağmen deprem anını ve yaşadığı şiddeti tekrar tekrar anlattı. Kadınlar, karşısındakinin hislerini anlayabilmesi empati kurabilmesi için defalarca yaşadıklarını anlatma ihtiyacı duyuyor. Bizim varlığımızın onlara terapi gibi geldiği, bir nebze de olsa o yalnızlık duygusunun dışına çıkabildiklerini ifade ediyorlar.

Akşam bir ekibimiz Dursunlu Köyü’ndeki bir kamp alanında kadınlarla buluştu. Dursunlu Köyü’nde yakınlarını kaybeden kadınlar vardı, daha önce de defalarca hissettiğimiz gibi Antakya büyük bir yas eviydi. Yas evinde, kah ağıt, kah sohbet olur ya burada hüzün hala tazeydi. Kadınlar uzun uzun kaybettiği yakınlarını anlattı. Burada da kadınlar çadır koşullarında artan bakım emeği yükünü anlatıyordu. Bu koşullarda küçük çocuk sahibi olmanın çok zor olduğunu anlattılar. Ölümü çocuklara anlatmanın, ifade etmenin de zorluğunu yaşıyorlar. Bir kadın, “normalde benim çocuklarım çok hassastır, kışın sokağa çıkarmazdım ama şimdi sokaktayız” diyordu. Eşi nakliyeci olduğu ve hasarlı evlere girip çıktığı için hala hayatta kalma endişeleri sürüyor.

Burada ki birçok kişi konteyner evlere nasıl erişebileceklerini henüz bilmiyor. Bir kısmı da kendi evlerini, bahçelerini bırakıp gitmek istemiyor. Hasarlı evlere girip fotoğraflarını alanlar var. Bu sayede anılarına tutunmak istiyorlar. Bu büyük yas yaşanırken tüm önceki yaslar da tetikleniyor. Başka kayıplarını da uzun uzun anlatıyorlar. Bu onlar için bir terapi gibi. Gittiğimiz Dursunlu Köyü’nde de Harbiye’de de genç kadınlar vardı. Bir kısmı üniversite sınavına hazırlanıyor ve yaşananlarla nedeniyle gelecek kaygısı ile birlikte odak kaybı yaşıyorlardı. Bazıları içinse üniversite bu koşullardan ve bu hengameden kaçış demek.

Kadınlar bizim hakkımızda da soru soruyor, bu koşulların, akışın dışında bir hayatı duymak istiyorlar. Özellikle birkaç kadın her ayağa kalktığımda hüzünlü ve kaygılı bir şekilde gidiyor musunuz ama daha çok erken diye sordu. Çadırda hasta çocuğu olan kadınlardan bir tanesi daha eşim de gelmedi biraz daha kalsanız diye ısrar etti. Yine bir kadınla sohbet ederken hayatını temizlik işçiliğinden kazandığını, çocuklarını okuttuğunu para anlamında çalışmaya ihtiyacı olmadığını ancak yeniden yaşadığını hissetmek istediği için işe dönmek istediğini söyledi. İşe çağırılan birkaç kadın olmuş ama apartmanlara girmekten korkuyorlar. Hayatın bir an önce biraz olsun normalleşmeye dönmesi, insanların çalışmaya başlaması gerektiğini söyleyenlerde var.

Dursunlu Köyü ile eş zamanlı olarak bir ekip de Yeşilpınar Mahallesi’ne gitti. Bu ekibin içerisinde bir tiyatrocu arkadaşımızda var ve gittiği mahallede Tante Rosa okuma tiyatrosu planlamak üzere oradaki kadınlarla görüştü. Bu öneri kadınları çok heyecanlandırdı. Önümüzdeki günler içinde özellikle öğretmenler ve öğrencilerin olduğu bir grup ile tiyatrocu arkadaşımız Ebru çalışmaya başlayacak.

Burada artık akşamları duş alma olanağı daha da kolaylaştı. Aşevinin ilerisinde bulunan ahşap evlerde her gün 2 arkadaşımız duş alabiliyor, ayni zamanda bulunduğumuz alanın hemen yakınına da seyyar duş ve tuvalet kabinleri kuruldu. Hijyen koşullarının biraz daha sağlıklı hale gelmesi bizi de rahatlattı.