Bütün kadınlar koşulların hala iyileşmediğini, fırtına sonrası çadırların gördüğünü ve zararla birlikte barınmanın daha zor olduğunu söylüyor. Deterjana ihtiyaç duyan kadınlar kıyafetlerini yıkayamadıklarını ve üzerlerindeki kıyafetlerin çok eskidiğini dile getiriyor. Her çadırda bakıma ihtiyaç duyan insan olması kadınların bakım yükünü arttırdıkça artırıyor.
Depremin ilk gününden itibaren diğer birçok kadın örgütü ve feminist ağ gibi biz de örgütlü olduğumuz illerde ve Mor Mekanlarda yoğun bir dayanışma çalışmasına giriştik; birçok arkadaşımız bölgedeki arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Antakya-Defne bölgesindeki Sevgi Parkı’nda kurduğumuz Kadın Dayanışma Çadırı parkın tamamen boşaltıldığı 2 Mart gece yarısına kadar parkta kalmaya devam etti. Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.
Antakya Kadın Dayanışma Çadırından yazıyoruz
ÖNCEKİ GÜNLERİ OKUMAK İÇİN: Yazdıklarımız
Gün 48 (1 Nisan):
Sevgili günlük:
Her ne kadar güncelerimizi akşam yazmayı planlasak da hep sabaha kalıyor.
Buranın yoğunluğu, iş yükü, duygusal yükü 4 kişinin kaldırabileceğinden çok daha fazla diye düşünürken o da ne?! Bu bir mucize! İki arkadaşımız sürpriz bir şekilde yanımıza geldi. Altı kişi olmayı idrak etmemiz zaman alsa da hemen iş bölümüne koyulduk. Kahvaltımızın ardından hazırlanmış ama karışmış olan paketleri toparlayıp dağıtmak üzere çalışmaya başladık. Bir arkadaşımız da kıyafet deposuna girip ıslandığını fark etmediğimiz çamaşırları düzenlemeye girişti. Bazı anlarda asla düzeltemeyeceğimiz hissi ağır bassa da zemini dahil olmak üzere mis gibi bir depo yaptık. Bir yandan da hijyen paketlerini hazırlayıp ayrı bir depoda biriktirmeye başladık.
Öğleden sonra insanlar kendi paketlerini almaya geldi ve gelen kadınlarla Antakya kahvesi içmekten çarpıntılarımız başladı:)
Gelen her kadın koşulların hala iyileşmediğini, fırtına sonrası çadırların gördüğü zararla birlikte barınmanın daha zor olduğunu söyledi. Deterjana ihtiyaç duyan kadınlar kıyafetlerini yıkayamadıklarını ve üzerlerindeki kıyafetlerin çok eskidiğini dile getirdiler. Yanı sıra her çadırda bakıma ihtiyaç duyan insan olması kadınların bakım yükünü arttırdıkça arttırdı. Neyse ki dün gelen yetişkin/hasta bezleri biraz da olsa kadınların işlerini kolaylaştırdı.
Bize desteğe gelen kadınlardan ikisi, yaşadıkları çadır alanında anlaşmazlık yaşamışlar, bunu kamp alanımızda çıkan tartışma sırasında anladık. İki kadın aynı anda kamp alanımıza gelince biri diğerine “buraya gelemezsin, burası benim alanım” deyip diğer kadını alanımızdan çıkarmaya çalıştı. Her iki kadına da Kadın Dayanışma Noktasının her kadının alanı olduğunu, anlaşmazlıklarımızı çözümlemeye çalışmanın ya da paylaştığımız alanların domine edilmesinin Kadın Savunma Ağı gönüllüleri ve alanımıza gelen kadınlar tarafından kabul edilebilir olmadığını anlattık.
Çıkan karmaşa çözüme kavuştuktan sonra iki arkadaşımız Esenbulak Mahallesi’ne giderek ihtiyaçları teslim etti. Bu dağıtım sırasında birçok kadın gönüllüler dışında doğru düzgün bir destek alamadıklarını, özellikle kadınların ihtiyaçlarına yönelik destek bulmaya çalışan ve onların bildikleri tek yerin Kadın Savunma Ağı olduğunu söyledi. İçlerinden bir kadın Türkçeyi iyi konuşmadığını, bu sebeple ihtiyaçlarını dile getirmekte zorlandığını belirtti. Aklınıza gelebilecek her şeyin ihtiyaç olduğunu ısrarla söylediler.
Kadınlarla sohbet edip Antakya kahvemizi (bir kez daha) içtikten sonra, kamp alanımıza döndük ve liste/depo düzenlemesine devam ettik.
Bizi ziyarete gelen Neslihan bir termos Antakya kahvesi getirdi ve birikmiş kirli çamaşırlarınızı alıp bizi akşam rakı içmeye çağırdı. Akşam toplantımızı ve sonraki günün iş planını yaptıktan sonra iki arkadaşımız Barolar Birliği’ni ziyarete, üç arkadaşımız Neslihan’a rakıya, bir arkadaşımızsa hasta olduğu için çadıra dinlenmeye gitti.
Arkadaşlarımız Barolar Birliği’nin başvuru masası açtığını ve deprem özelinde 900’den fazla başvuru alındığını öğrendiler. Hala 6284 için özel bir mekanizma gelişmediğini aktaran arkadaşlarımız, Barolar Birliği’nin enkaza da gittiği bilgisini edindiler.
Bu sırada Neslihan’a rakıya giden arkadaşlarımızı onun harika kokulu çiçek serası ve onun güler yüzü karşıladı. Yolunuz Aşağıokçular’a düşerse Gaia’nın çiçek tanrıçası Neslihan’a mutlaka uğrayıp çiçeklerinden alın. Her ne kadar deprem dışında sohbet edip hepimizin normalleşmeye ihtiyacı olsa da dönüp dolaşıp deprem konuştuk. Neslihan’ın eşi askerdeyken Erzincan depremine şahit olduğu için yıllarca didinip 4 katlı eve dayanaklı olacak temeli olmasına rağmen evi tek katlı, depreme dayanıklı yaptığını anlattı. Şu an hasarlı olmayan nadir evlerden biri bu ev. İnşaat sürecinde denetlemelerin yapılması, kâr değil insanların güvenliğinin gözetildiği projelere izin verilmesi bu katliamın önüne geçebilirdi.
Görev bilinci yüksek arkadaşlarımız yarının işlerini sekteye uğratmamak için yalnızca birer kadeh rakı içtikten sonra kamp alanına yatmaya diğeri ise nöbet tutmaya görev başına gitti.
Bilin istedik: Biz buruda her gün bir sürü kahkaha, gözyaşı, öfke nöbetleri yaşıyoruz. Birbirimize sarılarak her birinin üstesinden geliyoruz.
Ergenlik dönemindeki dört tatlı Antakyalı arkadaşımızın yaşıtları olan bir genç kızla yaptıkları tartışma sonrası Kadın Savunma Ağı’ndan bir arkadaşımızla kurdukları diyoloğun özeti ile bugünkü güncemizi bitiriyoruz:
Antakyalı arkadaşımız 1: “Abla bu kız bizim kamp alanımıza (Kadın Dayanışma Noktasından bahsediyor:) gelmesin!
Gönüllü arkadaşımız: “Burası tüm kadınların alanı, tüm kadınlar gelebilir.”
Antakyalı arkadaşımız 1: “Abla o kadın değil değil, şeytan…”
Antakyalı arkadaşımız 2: “Buranın adı ne? KADIN Savunma Ağı, o da kadın, gelecek tabii…”
Antakyalı arkadaşımız 1: “Buranın adı Şeytan Savunma Ağı olsun o zaman…”