Antakya Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 43): Tante Rosa Yaşamakta Israr Ediyor – Kadın Savunma Ağı

Hayatlarımız, anılarımız, çocukluğumuz, gençliğimiz, yaşımızı aldığımız sokaklar ve mekanlar darmaduman oldu. Ama bugün Tante Rosa etkinliğinde yazdığımız gibi “Tante Rosa Yaşamakta Israr Ediyor", Tante Rosa Yaşıyor ve Savaşıyor!

Antakya Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 43): Tante Rosa Yaşamakta Israr Ediyor – Kadın Savunma Ağı

Depremin ilk gününden itibaren diğer birçok kadın örgütü ve feminist ağ gibi biz de örgütlü olduğumuz illerde ve Mor Mekanlarda yoğun bir dayanışma çalışmasına giriştik; birçok arkadaşımız bölgedeki arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Antakya-Defne bölgesindeki Sevgi Parkı’nda kurduğumuz Kadın Dayanışma Çadırı parkın tamamen boşaltıldığı 2 Mart gece yarısına kadar parkta kalmaya devam etti. Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.

Antakya Kadın Dayanışma Çadırından yazıyoruz

ÖNCEKİ GÜNLERİ OKUMAK İÇİN: Yazdıklarımız

Gün 43 (27 Mart):

Harika bir kahvaltıyla başladığımız günün devamında çil yavrusu gibi dağılarak arkadaşlarımıza veda etmenin hüznünü içimizde hissettik. Yeşinil, Fulya, Ebru, Tuğçe, Çiğdem ve Gizem kamp alanından ayrıldılar. Fakat o da ne?! Gönderdiğimiz Tuğçe’yi yeniden karşımızda bulduk, hava muhalefeti sebebiyle uçağı kalkmadığından bumerang gibi kamp alanına döndü.

Arkadaşlarımızı uğurladıktan sonra Namigar elinde tuvalet fırçasıyla kapıdan göründü. Bir kısım arkadaşımız kapıda Aşağıokçular için arama ve dağıtım yaparken başka bir kısmımız bebekler ve çocuklar için hazırladığımız depo çok karıştığı için yeniden düzenlemeye koyuldu. Bir arkadaşımız da dün akşam veda yemeğimize gelen bir dostumuzu yolcu ettikten sonra Mersin Çadırkentte’ki halk sağlığı birimini ziyaret edip hijyen ve kadın sağlığı malzemeleri temin etti. Bu sırada kamp alanındaki arkadaşlarımız da Aşağıokçular’ın eksik paketlerini ve hijyen paketlerini hazırlıyordu. Namigar gece boyunca yolculuk yapmasına rağmen direndi, uyumadı, üstüne üstlük kamp alanında nöbetçi olarak kalıp Antakyalı kadınlarla sohbet etti. Bunlar da yetmezmiş gibi bir de akşam sahnelenecek olan okuma tiyatrosu Tante Rosa’ya hazırlık yaptı.

Bir yandan telefonlarımıza gelen fırtına uyarısıyla bütün işlerimizi bırakıp hızla çadırlarımızı ve depo alanlarımızı fırtınaya karşı sağlamlaştırmak için çalışmalara başladık. Akşamki oyunu sahnelemek için havaya girmesi gereken Ebrucuğumuz depo çadırının içerisinde “ben bu saçlarla akşam nasıl sahneye çıkacağım?!” diye kara kara düşünüyordu. Neyse ki onun imdadına Antakyalı kadın arkadaşlarımız Mine ve Neslihan ellerinde kahvelerle yetişti. Bu sırada sevgili Eftelya ve Zeynep de akşamki oyun için sahne hazırlıkları yapmak üzere birbirlerinin saçını yıkamaya koyuldular. Yeniden doğmuş gibi hisseden arkadaşlarımız güneşin altında ıslak saçlarını bir o yana bir bu yana savurmaya başladılar.

Biz bebek bezlerini taşımak için kurduğumuz zincirde paketleri birbirimize atarken çocuklar gibi şendik.

Kiraladığımız aracı sanayiye tamire götüren arkadaşlarımız da dönüp zincire katıldı. Birden bire elinde koca bir tencereyle kamp alanımıza Filiz girdi. Tüpümüze Filiz’in hazırladığı yaprak sarmalarını koyarak kadınlarla sohbet etmeye başladık. Kısırlar, incir pestilleri, Antakya kahveleri havada uçuşurken biz de buradaki kadınların ellerinin ne kadar lezzetli olduğunu düşündük. Fırtınayla ilgili hazırlıklarımız tüm hızıyla devam ederken sanatçı dostlarımız Yeşilpınar’a doğru yol aldılar. Oyunu nerede sahneleyeceğine karar veren sanatçı dostlarımız provalarını gerçekleştirdiler. Provamızı merak eden çocuklar ara ara gelip bizimle konuşmaya ve yaptığımız işi ilgiyle izlemeye başladılar. Seçtiğimiz alana erkenden gelen seyirci önünde hazırlıklarımızı tamamladık. Oyunda rol alacak iki kız çocuğu özene bezene hazırlanıp alana gelmişti. Sahnemizi hazırladıktan sonra oyun saatini beklemeye başladık. Saat yaklaştığında sanatçı dostlarımıza yardıma gelen diğer arkadaşlarımız da ihtiyaçlarını tiyatro ekibine ulaştırdı.

Oyun öncesi gelen arkadaşlarımızdan Zehra gözlemlerinizi bize şu şekilde iletti: “Hem sizin hem de oyuna dahil olan Antakyalı genç kadınların heyecanını görmek ve sizin onların heyecanıyla kurduğunuz ilişkiyi izlemek dingin bir günde dalga sesleriyle günbatımını seyretmek gibiydi.” Öte yandan oyuncularımızdan biri de bize “hiç heyecanlı hissetmiyorum, keşke hissedebilsem… depremden sonra duygularım alınmış gibi” dedi. Biz duyguların bu tezatlığı arasında gidip gelirken Dilek de sabah yaşadığı bir olayı aktardı: bir kadının deprem öncesi hayatında kendisini ne kadar bakımlı, güzel, neşeli hissettiğini fakat şimdi iğrenç hissediyorum dediğini iletti. Eski fotoğraflarını gösterirken hep “biz aslında böyle değiliz, böyle giyinmeyiz, evimiz de çok güzeldi” dediğini iletti. Bir başka kadın da destek almak üzere gittiği bir kurum tarafından rencide edildiğini diğer kadınlara anlatırken kadınlardan bir tanesi “bana böyle davranılmasına tahammül edemediğim için hiç kimseden bir şey istemiyorum” dedi.

Tüm bunlarla birlikte Tante Rosa hepimizde karmaşık duyguları açığa çıkarırken Ebru da 27 Mart Dünya Tiyatrolar Gününü İzmir’deki tiyatrolarla birlikte kutlarken şimdi onların da burada olmasını dilediklerini iletti. Bugünü Antakyalılarla birlikte bu kadar olanaksızlığa rağmen bu denli coşkulu biçimde kutladığımız için çok duygulandık. Kadınlara yeni etkinlikler için söz verdik.

Oyun sonunda birçok kadının Ebru’ya “Tante Rosa okumak istiyoruz, nerede bulabiliriz?” gibi sorular sorduğunu ve Ebru’nun onlara kitap getirme sözü verdiğini parıltılı gözlerle izledik. Ayrıca iki kız çocuğunun Eftelya ve Zeynep’in yanına gelip “kim bu Tante Rosa, ne oldu şimdi oyunda?” diye meraklı sorular sorduğunu, Tante Rosa gibi olmak istediklerini, Tante Rosa öldüğünde çocuklarının ne yaptığını merak ettiklerini, “bizim annemiz ölse çok üzülürdük, depremde ölecekti az kalsın” dediklerini gözlerimiz dolu dolu dinledik.

Oyun sonrası Yeşilpınar’dan ayrılırken Antakyalı kadın arkadaşımız Mine’nin daveti üzerine kaldıkları yere gittik. Bizi kocaman kısırlar, börekler, atıştırmalıklar, tatlılar, kahveler, çaylarla karşıladı. Ama bizi en çok doyuran Mine ve ailesiyle birlikte olmaktı. Bazen kahkahalar, bazen gözyaşı, bazen öfke eşlik etti sohbetimize. Mine deprem öncesindeki fotoğraflarını gösterirken gitmeyi en çok sevdiği bir kafedeki fotoğrafı denk gelince “ah Hatay’ımızın en sevdiğimiz kafesiydi” derken yüzündeki buruk tebessüm zihnimize kazındı. Hayatlarımız, anılarımız, çocukluğumuz, gençliğimiz, yaşımızı aldığımız sokaklar ve mekanlar darmaduman oldu. Ama bugün Tante Rosa etkinliğinde yazdığımız gibi “Tante Rosa Yaşamakta Israr Ediyor”, Tante Rosa Yaşıyor ve Savaşıyor!