70 kadar kadın yağmura rağmen Yeşilpınar’da düzenlediğimiz Kadın Kahvesi'ne gelerek etkinliğimizi renklendirdi. Oyunlarla başladığımız etkinlikte Çağdaş Hukukçular Derneği’nden gelen feminist avukatlarla birlikte hukuki haklarımıza dair konuştuk. Psikolojik ve fiziksel şiddetten, haklarımızdan, İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ten, kazanımlarımızdan ve mücadele etmemiz gerektiğinden bahsettik. Kadınlar bütün bu bilgilendirmeleri dikkatle dinlese de asıl soruları barınma odaklıydı. Erkek egemen çadırlardan uzaklaşıp kadınların kendi deneyimlerini paylaşabileceği “kendine ait bir oda” olan Kadın Kahveleri, mekanizmaların işlemediği bu ortamda kadınların yalnız olmadıklarını, beraber çözüm bulabileceğimizi hissettirdiğimiz bir alana dönüşüyor. Kadın Kahvelerini düzenli hale getirmemiz gerektiğini fark ettik.
Depremin ilk gününden itibaren diğer birçok kadın örgütü ve feminist ağ gibi biz de örgütlü olduğumuz illerde ve Mor Mekanlarda yoğun bir dayanışma çalışmasına giriştik; birçok arkadaşımız bölgedeki arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Antakya-Defne bölgesindeki Sevgi Parkı’nda kurduğumuz Kadın Dayanışma Çadırı parkın tamamen boşaltıldığı 2 Mart gece yarısına kadar parkta kalmaya devam etti. Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.
Antakya Kadın Dayanışma Çadırından yazıyoruz
ÖNCEKİ GÜNLERİ OKUMAK İÇİN: Yazdıklarımız
Gün 41 (25 Mart):
Güne yeni gelen dostlarımızla birlikte kalabalık bir kahvaltı sofrasında başladık. Gün boyunca neler yapacağımızın planını oluştururken heyecanımız içimizde büyüyordu.
Kahvaltıdan sonra işe koyulduk, depolarda paketleme işleri sürerken bir yandan da alanımızı düzenledik. Yoğun bir depo düzenleme sürecinin ardından saat 15.00’te Yeşilpınar’da yapacağımız Kadın Kahvesi için hazırlıklarımızı tamamlayarak arabalara paketleri doldurduk. Bu esnada çevreden gelen kadınlar da bize yardım etti ve dayanışmayla işlerimizi hızlıca hallettik.
Yeşilpınar’a doğru yola çıkarken yağmurun hafif atıştırması içimizde etkinlik için kaygı doğursa da bu kaygılar karşılığını bulmadı. 70’ten fazla kadın yağmura rağmen Kadın Kahvesi’ne gelerek etkinliğimizi renklendirdi. Etkinliğe başlamadan kadınlarla birbirimizi daha iyi tanıyabilmek için bir oyun oynadık. Kadınlardan ismini söyledikten sonra şu an hissettiği duygulardan hareketle hangi hayvan olmak istediğini söylemesini rica ettik. Bu oyun sırasında kadınların öfkelerine, hüzünlerine, özgürlük isteklerine tanık olduk. Duygularını dışa vurma alanı bulan kadınlar, Çağdaş Hukukçular Derneği’nden gelen feminist avukatlarla birlikte hukuki haklarımıza dair konuştu. Psikolojik ve fiziksel şiddetten, haklarımızdan, İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ten, kazanımlarımızdan ve mücadele etmemiz gerektiğinden bahsettik.
Kadınlar bütün bu bilgilendirmeleri dikkatle dinlese de asıl soruları barınma odaklıydı. Evlerinin durumundan ve devletin sunacağını iddia ettiği yardımlara güvenmediklerinden bahsettiler. Bu belirsizlik durumu, kadınların özgül sorunlarına odaklanmalarının da önüne geçiyordu.
Biz bunları konuşurken yağmur da hızlandı. Bir tentenin altında birbirimize yakınlaşarak kurduğumuz sohbet ortamı, fiziksel yakınlığı aşarak duygusal ortaklaşmaları da hızlandırdı. Erkek egemen çadırlardan uzaklaşıp kadınların kendi deneyimlerini paylaşabileceği “kendine ait bir oda” olan Kadın Kahveleri, mekanizmaların işlemediği bu ortamda kadınların yalnız olmadıklarını, beraber çözüm bulabileceğimizi hissettirdiğimiz bir alana dönüşüyor. Bu gözlemlerimizden hareketle, depremden etkilenen kadınları anlamak, onlara alan açmak, sorunlarını dinlemek ve taleplerini duymak ve duyurmak için Kadın Kahvelerini düzenli hale getirmemiz gerektiğini fark ettik.
Kadın Kahvesi etkinliği bittikten sonra kadınlara ihtiyaçlarını ulaştırmaya başladık. Bu esnada iki arkadaşımız da Dünya Tiyatrolar Günü için Pazartesi günü oynamak üzere kadın ve kız çocuklarıyla Tante Rosa okuma tiyatrosu hazırlıkları yapıyordu. Yağmura rağmen kadınlarla dayanışmamıza devam edip işlerimizi bitirdikten sonra oradan ayrıldık.
Döndüğümüzde kamp alanında kalan arkadaşlarımızın bizlere yemek ayarlamasının sevinciyle ve sıcak yemeklerle içimiz ısındı. Yemeğin ardından kendi aramızda kısa bir toplantı alıp yarın dağıtılacak yardımlar için paketleme işine koyulduk. Bu esnada birkaç arkadaşımız da ziyarete gitti. Kamp alanımıza ziyarete gelenler de vardı tabii. Erkek egemen iş dünyasında bir kadın olarak nasıl mücadele ettiğini, depremden sonra patronunun emek sömürüsüne karşı nasıl başkaldırdığını anlatan bir kadın hepimize güç verdi. Onu yolcu ettikten sonra Aşağıokçular’da yarın yapacağımız Kadın Kahvesi’ni duyurmak için gezintiye çıktık. Çadırların olduğu ortak alanda Füruzan ablalar oturuyordu, her zamanki gibi bizi sıcakkanlılıkla karşılayarak davet ettiler. Füruzan abla henüz Antakya kahvesi denememiş arkadaşlarımıza kahve ikram etti. Sobanın başında muhabbetimizin de sıcaklığıyla ısınırken kadınların öz bakım ihtiyacının da farkına vardık. Kuaför olan ve dükkanı yıkılan bir kadın makas, boya gibi isteklerini söyleyerek bütün kadınların bakımlı hissetme ihtiyaçlarına vurgu yaptı. Yine orada konuştuğumuz üniversite sınavına hazırlanan genç bir kadının eğitimi için bilgisayar sıkıntısı çektiğini de buradan duyurmuş olalım.
Oradaki kadınların bizleri korumak ve nazarlardan arındırmak için bahur yakması ve geleneklerini anlatması sonrasında içimiz huzurla dolarak alandan uzaklaştık. Kamp alanına döndüğümüzde nöbetçilerimizi ve yarının planını belirledik. Günün tüm yoruculuğuna rağmen dayanışma hissinin verdiği güçle uykuya daldık.