Antakya Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 40)-Dayanışma çadırı: Kendine ait bir oda – Kadın Savunma Ağı

Bu, onlar için hem ev içi iş bölümünün getirdiği yüklerden sıyrılarak kamp alanına gelip burayı “kendine ait bir oda”ya çevirmelerine hem de bizlerle kurdukları dayanışma hissinin verdiği güçle hareket etmelerine yardımcı oluyor.

Antakya Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 40)-Dayanışma çadırı: Kendine ait bir oda – Kadın Savunma Ağı

Depremin ilk gününden itibaren diğer birçok kadın örgütü ve feminist ağ gibi biz de örgütlü olduğumuz illerde ve Mor Mekanlarda yoğun bir dayanışma çalışmasına giriştik; birçok arkadaşımız bölgedeki arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Antakya-Defne bölgesindeki Sevgi Parkı’nda kurduğumuz Kadın Dayanışma Çadırı parkın tamamen boşaltıldığı 2 Mart gece yarısına kadar parkta kalmaya devam etti. Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.

 

Antakya Kadın Dayanışma Çadırından yazıyoruz

ÖNCEKİ GÜNLERİ OKUMAK İÇİN: Yazdıklarımız

Gün 40 (24 Mart):


Güne “günaydın ayçiçeklerim” çağrısıyla uyanarak başladık! Ebru’nun üç ay sonra regl olmasının mutluluğuyla fakat giden arkadaşlarımızın hüznünü de hissederek devam ettik. Bizi az kişiyle çılgınca çalışmaya zorlayan arkadaşlarımız Ezgi, Müge ve Nurseli’yi yolladık. Sonra Ebru İzmir’deki açık depo gönüllülerinin isme özel gönderdiği malzemeleri Serinyol’daki kadınlara ulaştırdı. Onlarla kahvesini içerken erkeklerin kadınlardan daha çok konuştuğunu görünce erkek dominasyonuna izin vermeyip onları alandan uzaklaştırarak kadınlarla sohbetine devam etti.

Tuğçe’de önümüzdeki günlerde yağması muhtemel yağmurlara hazırlık için ortak alanda bulunan çadırı sağlamlaştırmak için çalıştı. Daha önceki haftalarda yağan yağmurda ortak alan çadırı birkaç yerden yağmur suyu akıtmıştı ve altında oturmamız mümkün olmamıştı. Bu kez önlem olsun diye Kamil amca ile harıl harıl çalışıp yağmurlardan korunaklı hala getirdi.

Deprem sonrasında iktidarın afet yönetimine dair izlediği politikaların yetersizliği; kadınlarda çeşitli sağlık problemleri ve bunların tedavi edilememesine yönelik sorunlara, kız çocuklarında da okula gitmeyi istemeyecek kadar umutsuzluğa yol açtığını gözlemledik.

Tüm bunlar yaşanıyorken kamp alanımızdaki arkadaşlarımız hep birlikte iş bölümü yapıyordu. İş bölümlerimizin içinde malzemelerin tasnifi, bebek ve çocuk deposu oluşturma, yarın Yeşilpınar Mahallesi’ne dağıtacağımız paketlemeler yer alıyordu. O sırada kendini işlerin sistematikleşmesine adamış olan Gizem, nefes dahi almadan defterlerdeki bilgileri düzenlemeye koyuldu. Tabii yine kamp alanımızdan yemek eksik olmadı…

Samandağ gibi çevre ilçelerdeki kadınlar bizi ziyaret etmek için geldiklerinde çorbalar, kısırlar, biberli ekmekler kamp alanımızı renklendirdi. Ebru’nun önceki rotasyonundan kurduğu iletişimle gelen Tifen, köydeki kız çocukları ve genç kadınlarla birlikte kamp alanına gelerek Ebru’yu ziyaret etti ve tabii ki eli boş gelmedi, onun sayesinde zeytinyağına kavuştuk. Buraya gelen kız çocukları ve genç kadınlarla yazın sanatsal ve sportif etkinlikler yapmak üzere sözleşerek Tifen’i kamp alanından uğurladık.

Buradaki kadınlarla ve çocuklarla kurduğumuz iletişimlerden edindiğimiz gözlemlere göre; çocuklar ve kadınlar için acilen psikolojik desteğe ihtiyaç var, psikolog arkadaşlara çağrımızdır!

Yorulduğumuzu fark ettiğimiz anlarda kadın dayanışmasının gücünü görerek kendimize geliyoruz. Depo eşyalarını organize ederken, kadınların sadece kendi ihtiyaçlarını alıp “fazlasına” yeltenmeden diğer kadınları da gözettiğine tanık olmak kamp alanımızda filizlenen fidanlar gibi içimizde umut yeşertiyor. Ayrıca birkaç gündür sayımızın buradaki çalışmalar için yetersiz olduğunu gören Antakyalı kadınlar depolarda tasnif ve paketleme işleri için bizlere yardıma geliyor. Bu, onlar için hem ev içi iş bölümünün getirdiği yüklerden sıyrılarak kamp alanına gelip burayı “kendine ait bir oda”ya çevirmelerine hem de bizlerle kurdukları dayanışma hissinin verdiği güçle hareket etmelerine yardımcı oluyor. Mor Mekan’daki “kendine ait bir oda”nın varlığının Hatay’daki çadır alanlarımızda da kendini var ettiğini ve kadınların ihtiyaçlarına cevap verdiğini görüyoruz.

Gün içindeki işlerimizi tamamladıktan sonra akşam saat 7 gibi dağıtım işlerini sonlandırıyoruz. Bu bizim dinlenmemiz için vakit yaratırken ertesi günün planını çıkarmak ve organize olmak açısından da alan sağlıyor. Elbette ki kadınlar zaman zaman buraya sohbete ve acil ihtiyaçlarını gidermeye gelmeye devam ediyorlar. Sohbetlerimiz ve dayanışmamız asla aralık tanımıyor! Buradaki iş yoğunluğundan ötürü bazen yemek saatlerini kaçırdığımız oluyor. Yoğun çalışmamızı fark eden Aşevi’ndeki gönüllü genç kadınlar, ellerinde yemeklerle kamp alanımızın kapısında belirdiler. Dayanışmayı bu denli yoğun hissettiğimiz bir anın üstüne aynı genç kadınların kamp alanımızdaki çalışmalara yardım edebileceğini öğrendikten sonra içimiz kıpır kıpır olarak yemeklerimizi yedik. 15 saatlik yolculuğun ardından İstanbul’dan 4 arkadaşımız kamp alanına geldi, ki bunlardan biri benim, İstanbul’dan geldiğim gibi günce yazmaya başladım, artık bizim ağzımızdan devam edecek cümleler. Yıkılmış hayatların ve enkazların arasından geçtikten sonra arkadaşlarımızla kucaklaşmak…