Yaramız kocaman, enkazımız kocaman. Biri kapanmadan diğeri açılıyor. Ben bir daha canım muhammara çekecek mi bilmiyorum. Ben birbirimize tutunmaktan başka yol bilmiyorum. Ben hesap sormaktan başka bir yol bilmiyorum. Ben bu iktidarı göndermekten başka bir yol bilmiyorum.
Gaziantep İslahiye’de arama-kurtarma çalışmalarına katılan arkadaşımız Çağla Akdere yazdı.
Kapak fotoğrafı: Francisco Seco/AP
Sabah bir güzel kahvaltı yapalım dedik. Canım muhammara çekti. Salça var mı diye sordum Zehra’ya. “Aaa hem de Antep salçası var” dedi. Bir yandan muhammara yaptım bir yandan konuştuk.
“Antep’te kavurarak yaparız o da çok güzel olur” dedi.
– Ceviz var mı Zehra?
“Var” dedi, cevizi verirken konuşmaya devam ettik.
– Bu sene bana da sipariş versene kendinle birlikte.
“Olur sorarım anneme” dedi.
– Ben böyle seviyorum muhammarayı, Antakyalılardan böyle öğrendim. dedim
“Kız, bu sene gidelim mi Antep’e” dedi Zehra. “Sana gezdiririm oraları, anılarımı anlatırım” dedi.
– Olur hatta Antakya’ya da geçeriz oradan dedim.
Muhammara hazırdı, kahvaltı sofrasına geçtik.
Yazın geldi salçalarımız, kuru dolmalarımız. “Bak kesin gidelim ciddi bir plan yapalım, zamanı yaz başlamadan belirleyelim ki izin alayım” dedim. Bu konuşmaları, Adana Havalimanı’ndan Gaziantep’e gitmek için bindiğimiz serviste hatırladık Zehra’yla. Tarih 8 Şubattı.
Zehra’yla Antep’e gittik. Bir grup arama-kurtarmacıyla birlikte. Görev yerimiz Zaman Apartmanı dediler. Bizim planladığımız zaman bu değildi diye geçti aklımdan. Giyindim arama kurtarma üniformalarını diğerleriyle birlikte. Zaman Apartmanı’na geldik.
Yerler moloz ve salçaydı. İlerledim molozların üstünde, yerler pul biberdi, ilerledim salçalar, ilerledim turşu bidonları. Hava ayaz. Her tarafta polisler, askerler, arama kurtarmacılar. Bir bant çekilmiş “olay yeri girilmez” sarı siyah. İnsanlara sahaya girmeyin diye uyarı yapıyorlar.
İnsanlar bağırıyor, “siz yoktunuz, biz çıkardık ölülerimizi”
İnsanlar sakinleşiyor, “canlı benim yeğenim biliyorum, nolur çıkarın”
İnsanlar bağırıyor, “neredeydi bugüne kadar devlet “
İnsanlar sakinleşiyor, “çay getireyim mi, üşümeyin”
Bir amca dimdik duruyor, Zaman Apartmanı’nın bahçesindeki salıncağın önünde. Salıncakta bir ayıcık oturuyor toz içinde. Amcanın bedeni ne kadar dik duruyorsa yüzü, ağzı, gözleri, mimikleri bir o kadar kambur duruyor. Öldü bizimkiler, verin cenazemizi gömeyim gideyim buradan diyor. Amca çok sakin konuşuyor, sakinliği bağırmam için beni zorluyor. Amca yaşıyor muydu gerçekten, 3 torununu gömmüş kızının ve damadının cenazesini beklerken? “Çay içer misin amca” diyoruz yok diye kafasını sallıyor. Hava ayaz, biraz ısın amca diyoruz kafasını sallıyor. Amca bir yere doğru gidiyor, heh diyorum dinlenecek herhalde artık, elinde bir odunla gelip ateşimize atıyor sonra şeridin arkasına geçiyor. Sarı siyah şerit.
Bir kadın, “teyzem o çıkarmaya çalıştıkları” diye koluma yapışıyor. O çaresiz bakan gözleriyle “sağ çıkma ihtimali var mı” diyor? İyi bir haber vereyim diye acısına ikna etmek istiyor “7 cenaze gömdük n’olur sağ de” diyor. Nasıl diyeyim ben o çaresiz bakan gözlere “yaşamıyor” diye.
Bir binanın kolonlarını nasıl elimde ufalayabiliyorum ben diye düşünüyorum. Üzerine basarak eğebildiğim demirler nasıl tutsun bu binayı ayakta diye düşünüyorum. Kolonları kesen o market, yüzyıllık cirosuyla alabilir mi o çocuğun anaokulunda yaptığı elişi dosyasını diye düşünüyorum. Bu iktidar enkaz altında bıraktı hepimizi diye düşünüyorum kavanozlarda duran salçaları molozların altından çıkarıp atarken. O salçaların her biri ben en az bir yıl daha yaşayacağım demekti çünkü. Öldürdüler herkesi. Bu çaresizliği bir kere daha yaşamıştım ben tarih 10 Ekim 2015”ti. Antep’in böyle kokacağını beklemiyordum, her yer 10 Ekim gibi kokuyordu.
Yaramız kocaman, enkazımız kocaman. Biri kapanmadan diğeri açılıyor. Ben bir daha canım muhammara çekecek mi bilmiyorum. Ben birbirimize tutunmaktan başka yol bilmiyorum. Ben hesap sormaktan başka bir yol bilmiyorum. Ben bu iktidarı göndermekten başka bir yol bilmiyorum.
Yorumlar