Sokak lambası… – Hanife Çiftçi

Hızlanmam gerektiğini düşünüyorum ve adımlarımı hızlandırıyorum. Hava buz gibi. Kilisenin önündeyim. Kapısı kapalı, önünde bir sürü kedi yavrusu var. Durup biraz sevmeyi geçiriyorum aklımdan, ama durmuyorum. Daha da hızlanmam gerektiğine karar veriyorum ve koşar adımlarla yürümeye başlıyorum.

Sokak lambası… – Hanife Çiftçi

Üşüyorum. Uzun zamandır bu kadar üşümemiştim. Ellerimi ceplerimde ısıtmaya çalışarak yürümeye devam ediyorum. Yolum henüz yarılanmadı bile, uzun bir yol. Neyse ki, hareket halindeyim de bacaklarım ve ayaklarımın üşüdüğünü çok hissetmiyorum. Daha çok kenardan ve sokak lambalarının olduğu yerlerden yürümeye çalışıyorum, çünkü yollar çok karanlık ve tekinsiz. Ürktüğüm doğru, hep tetikteyim. Kaşkolum boynumu çok sıkmış, yürürken nefes nefese kalıyorum sürekli. Gevşetmem gerek ama umursamıyorum. Rüzgâr sert bir şekilde yüzüme çarpıyor ve yürümemi zorlaştırıyor. Biraz yoruldum, kabanımda ağır, taşımakta zorlanıyorum. Kollarımla gövdemi sarmış, görünmez olmaya çalışarak yürümeye devam ediyorum. Sokağın köşesine vardım, sokak lambası yanmıyor, sanırım bozulmuş, bir an duraksıyorum, adım atmakta tereddüt ediyorum. Köşeden, önce kafamı uzatıp sokağı kolaçan ediyorum. Kimse yok. Derin bir nefes çekerek, kaldırım kenarından yürümeye çalışıyorum. Bu sokağın sokak lambaları hep bozuk, yanıp sönüyor biri durmadan. Biraz geriliyorum, rahatsız edici. Kaldırım taşları yerlerinden çıkmış, ayağım takılıyor, ama düşmüyorum, olduğum yerde sendeliyorum. Kaşkolu annem örmüştü, bir an aklıma geliyor bana verdiği gün. Doğum günüm değil. Annem örgü örmeyi de pek sevmez ama bana bir kaşkol örmüş. Doğruluyorum, etrafımı kolaçan edip yürümeye devam ediyorum. Yolun ilerisini göremiyorum, çok karanlık, sanırım o sokağın bütün sokak lambaları bozuk, yanmıyor. Yolumu değiştirmem gerektiğine karar veriyorum ama hangi sokağa dönmem gerektiğini kestiremiyorum. Yanlış bir yola girdiğim an yönümü kaybedebilirim. Kestirme yolları zihnimden hızla geçiriyorum. Yüz metre ileriden sola dönünce Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi’nin önüne çıkabileceğimi hatırlıyorum ve rahatlayarak soluklanıyorum. Hızlanmam gerektiğini düşünüyorum ve adımlarımı hızlandırıyorum. Hava buz gibi. Kilisenin önündeyim. Kapısı kapalı, önünde bir sürü kedi yavrusu var. Durup biraz sevmeyi geçiriyorum aklımdan, ama durmuyorum. Daha da hızlanmam gerektiğine karar veriyorum ve koşar adımlarla yürümeye başlıyorum. Bu tempo beni çok zorluyor, nefesim tıkanıyor. Durup, kaşkolumu gevşetip biraz soluklanıyorum. Korkuyorum. Çok karanlık sokaklar, sokak lambalarının aralarındaki mesafe çok geniş olduğundan her yer aydınlık değil. Sokaklar bomboş. Korkmalı mıyım? Korkmamalı mıyım? Karar veremiyorum. Hâlâ yolu yarılayamadım. Ayakkabılarım ayağımı vurmaya başladı. Ayakkabılarımı abimle beraber almıştık, beğenmemiş olsam da itiraz etmemiştim onun seçtiği ayakkabıya, neden bilmiyorum. Karanlık sokağa girmeye karar veriyorum. Yürüme hızımı düşürdüm, sürekli ses var mı diye dinleme halindeyim. Bir ayak sesi duyar gibi oluyorum, hemen olduğum yerde sabitlenip, etrafı kolaçan etmeye başlıyorum. Hiçbir şey yok, ses de yok. Arkama bakarak yola devam ediyorum. Kalp çarpıntım hızlandı, nefesimi kontrol edip sakinlemeye çalışıyorum. Arkamdan gelen ayak sesleri uzak ta olsa duyuluyor. Yavaşça koşmaya başlıyorum, arkadan gelen ayak seslerinin de hızlandığını işitiyorum. Tüm gücümle koşmaya devam ediyorum. Hangi sokağa girmem gerektiğini kestiremiyorum. Bütün gücümü ve düşüncemi kaçmaya odaklıyorum. Hiç bilmediğim bir sokağa saptım ve bütün sokak lambaları bozuk, yanmıyor. Biraz rahatlıyorum çünkü karanlıkta sessiz adımlarla ilerlersem kimsenin beni göremeyeceğini düşünüyorum ve o karanlık sokakta ilerlemeye devam ediyorum. Nefes nefeseyim, yavaş adımlarla, binaların dibinden dibinden yürüyorum. Altıncı sınıftayım. Beden dersi için soyunma odasında eşofmanlarımızı, kıkırdaya kıkırdaya giyiyoruz kızlarla. Sonra koşarak okulun bahçesine çıkıyoruz. Hoca ortalarda yok, henüz gelmemiş. Sınıfın oğlan çocuklarıyla iki gruba ayrılıp futbol maçı yapmaya başlıyoruz. Ben orta saha oyucusuyum. Deli gibi koşuyorum. Bir anda tıkanıp, yere yığılıyorum. Tanrım arkamdan gelen ayak seslerinin yaklaştığını duyuyorum. Tekrar koşmaya başlıyorum. Hiçbir şey görülmüyor. Sokağın bütün lambaları bozuk. Önümü görmekte zorlanıyorum. Nereye koştuğumu bilmeden tüm gücümle koşmaya devam ediyorum. Ben hızlandıkça arkadan gelen ayak seslerinin de hızlandığını işitiyorum. Kulaklarım uğulduyor, hiçbir şey duymamaya başlıyorum. Ayak seslerini de duymuyorum. Durmalı mıyım koşmalı mıyım karar veremiyorum. Arkama baktığım an yere yığılacağımı bildiğimden koşmaya devam ediyorum. Koşmalıyım, koşmalıyım, koşmalıyım. Başım dönmeye başlıyor. Durmamalıyım, durmamalıyım. Kasıklarımdan aşağıya sıcak, yapışkan bir sıvının ayak topuğuma kadar indiğini hissediyorum. İstemsizce duruyorum ve eteğimi kaldırıp bacaklarıma bakıyorum. Bembeyaz çorabımın, kıpkırmızı olduğunu görüyorum ve yere yığılıyorum.

Yorumlar