2022 1 Mayıs’ı neoliberalizmin krizi sonucu daha da güvencesiz, daha da esnek, daha da ucuz hatta ücretsiz çalışan kadınların, ev kadınlaştırılan çeşitli işçi katmanlarının, sadece hayatta kalmak için çalışan göçmenlerin, bütün ötekileştirilenlerin 1 Mayıs’ı olacaktır.
1 Mayıs, 8 Mart’ın enerjisini, coşkusunu daha atamadan gelir genelde ve ülkemizde de tarihsel olarak sosyalist hareket tarafından güçlü bir şekilde örgütlenir. İşçi sınıfının direniş günüdür sonuçta 1 Mayıs. Özellikle toplumsal muhalefetin hareketli olduğu zamanlarda ise katılımın kendisi sol örgütlülüğü aşar, 1 Mayıs iktidar karşısında derdi olan herkesin mücadele günü haline gelir.
2022 1 Mayıs’ına giderken neoliberal kapitalizmin çöküşünü adım adım görüyoruz. Pandemiyle derinleşen siyasal, toplumsal, ekonomik, ekolojik yıkımın yaşamlarımızı altüst ettiği bir andayız. Bu yıkım karşısında farklı kesimler, sistem karşısındaki tepkilerini direnerek, grev yaparak, barikatları terk etmeyerek ısrarla ve inatla gösteriyor. En çok da biz kadınlar direniyoruz. Bu nedenle bu yılki 1 Mayıs’ın kadınlar için farklı bir anlamı olmalıdır.
Kadınlar 1 Mayıs’a hangi gündemlerle gidiyor?
AKP iktidarı, TCK’da yapacağı değişiklik ile kadına yönelik şiddeti azaltacak düzenlemeler getireceğini açıkladı. AKP’nin son yıllarda kadınların kazanılmış haklarına neredeyse kesintisiz bir biçimde saldırdığı ve birer birer el koyduğu bir süreçteyiz, bunu politik-cinsiyetçi bir çitleme süreci olarak tanımlasak yeridir. Peki, TCK düzenlemesiyle neler mi değişiyor? Israrlı takip suç tanımı getiriliyor ama aynı zamanda ısrarlı takibin suç sayılabilmesi için birçok şart da koyuluyor. Hakimin iyi hal indirimi uygulamasına dair çeşitli “yeni” şartlar getiriyor. Ama zaten erkek şiddetini kollamaya odaklanmış bir hukuk sisteminde iyi hal indirimi ya da bizlerin deyimiyle “erkeklik indirimi” verebilmek için hakimin bulabileceği kılıflar oldukça fazla. Erkeklere verilen “kravat ve saygın tutum” indirimlerinden bunu biliyoruz. Kadınlara verilmeyen iyi hal indirimlerini de biliyoruz, özsavunma hakkını kullanan Nevin’e yandan hafifçe güldü diye iyi hal indirimi verilmemişti. Yapılması planlanan ama henüz somut bir yasa taslağına dönüşmeyen bir diğer düzenleme de nafaka hakkına kısıtlama getirmek. Kadınların aylık aldığı ortalama nafaka miktarı 370 lira.[1] Ve çoğu kadın zaten bu miktarı bile alamıyor. Peki bunların 1 Mayıs gündemiyle ne alakası var?
Şöyle açıklayalım, AKP iktidarının özellikle son 10 yıldır uyguladığı kadın düşmanı politikalar rastlantısal şekilde iktidardaki bir grup kötücül erkeğin uygulamaları değil (elbette bunun kısmi gerçekliği var). Bugün başka bir parti iktidar olsa dahi kadınların emeğini ve bedenini denetleyen çeşitli politikalar geliştirmek zorunda. Belki bunu din ve milliyetçilikle yoğrulmuş kadın düşmanlığı biçiminde gerçekleştirmez, daha liberal söylemlerle yapar ama yapar. Çünkü iktidarların, içinde bulunduğumuz neoliberal kapitalizmin krizini yönetmek için en önemli yöntemlerinden biri kadınların ücretli- ücretsiz emeğine el koyulmasını devam ettirmek. 2008 krizi sonrası yaşanan finans krizi, dalga dalga yayılan ekonomik, siyasal, toplumsal krizler içerisinde bir dünya yaratmıştır. Ortaya çıkan bu çoklu kriz ortamının sürdürülebilirliğini sağlayan yani emeğe daha ucuz, daha güvencesiz el koymayı sağlayabilen faşist rejimler açığa çıkmıştır. Pandemi ise bugün finans krizinin son perdesini gösteriyor bizlere. Neoliberal kapitalist sistemin artık kendi sınırlarına dayandığını, kendi çöküşüyle beraber, yarattığı yıkımın dünya halklarına yoksulluktan, ölümden başka bir şey vadetmediğini tekrar göstermiş oluyor. AKP iktidarı ise bu süreci adeta bir salgın faşizmi yaratarak, ücretli ücretsiz emek üzerindeki denetimini salgını da kullanarak yasaklarla ve zor yoluyla yönetti, yönetiyor. Peki, enflasyonun yıllık yüzde 142,63 olduğu, temel gıdaların ateş pahası olduğu, ulaştırma fiyatlarına neredeyse yüzde 99 oranında zam geldiği koşullarda toplum hala nasıl hayatta kalıyor, gündelik yaşamda bu kadar pahalılık varken kim hane halkının karnını doyuruyor?
Bu soruların cevabı bizi toplumsal yeniden üretim krizi özelinde kadınların ücretsiz el koyulan bakım emeğine götürüyor. Sistem pandemiyle daha da derinleşen bir bakım krizi içerisinde. Bakımı “gezegenin kendisinin yanı sıra– bu gezegendeki insanların ve canlı varlıkların büyük bir çoğunluğunun serpilip gelişmesine izin veren politik, toplumsal, maddi ve duygusal koşulları hem bireysel hem müşterek olarak sağlama becerimiz”[2] olarak tanımladığımızda kadınların evde yaşlı, çocuk bakmasını aşan bir durumu görebiliriz. Sermayenin yeniden üretimi için gerekli koşullardan işçinin üretimine, toplumsal ilişkilerin ve toplumun yeniden üretimine büyük bir kriz olduğunu görürüz.
Pandemiyle ortaya çıkan ise neoliberal politikalarla kamusal alanın özelleştirilmesi sonucu burada oluşan boşluğun kadınlar tarafından, kadınların ücretsiz emeğiyle doldurulmasıdır. Kapatmalarda kamusal bakım hizmetlerinin iflas etmesi sonucu ev içerisinde kadınların büründüğü rolleri düşünelim; anne, sağlıkçı, öğretmen, eş, bakıcı…. Hane halkının hem maddi hem manevi ihtiyaçlarını karşılamaya, günlük yeniden üretimi için gerekli ihtiyaçları karşılamaya çalışan kadınlar, bunu ataerki tarafından “sevgi” adı verilen ücretsiz emekle yapıyor. Ataerki tarafından doğallaştırılan ev içi emeğin kendisi, hem işçinin hem toplumun yeniden üretimini sağlayarak kapitalizmin bel kemiğini oluşturuyor. Bu nedenle sistemin ev içi emeğe ücretsiz bir şekilde el koymasını sürekli sağlayabilecek bir denetim mekanizması gerekir. İşte erkek şiddetinin temel fonksiyonlarından biri de budur.
Başa dönecek olursak AKP’nin nafaka hakkımıza saldırması, İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırması rastlantısal bir grup kötücül erkeğin uygulamaları değil, örgütlü bir kötülüktür. Sistemin ayakta kalabilmesi için kadınların karşılıksız verdiği emeğe sürekli, zorla el koyulmasını sağlaması gerekmektedir. Burada yapısal ve gündelik erkek şiddetinin birbirlerini beslediği ama aynı zamanda kapitalist sistemi de beslediği, sağlam bir işbirliği vardır.
Emeğimize sadece evde değil işte de el konuluyor.
Biraz geriden alacak olursak ülkemizde neoliberal politikaların uygulanmaya başlamasıyla kadınlar sermaye açısından ucuz ve esnek emek gücü kaynağı olarak piyasaya sürülmüştür. [3] Kadınlar ağırlıklı olarak hizmet sektöründe ve enformel alanlarda çalışıyor. Enformel alanda ise ağırlıklı olarak ev eksenli çalışıyor. [4] Kadınlar ücretli çalıştığında erkekten daha ucuza çalışır ki ev içerisindeki erkeğe bağımlı kalabilmeye devam edebilsin, edebilsin ki erkek kadının ev içerisindeki emeğine el koymaya devam edebilsin. Bu süreçte kadınlara biçilen evden esnek çalışma biçimi ise evde istediği saatte, istediği süreyle çalışabilecek, işe gidip gelmek için vakit kaybetmeyecek, yol masrafından kurtulacak ve aynı zamanda ‘aile sorumluluklarını’ ve ev işlerini yerine getirebilecek bir biçim.[5] Bu çalışma biçiminin kendisi artık pandemiyle daha da görünürleşen, sadece kadınların değil toplumun genel çalışma biçimi halini alarak yaygınlaşan ve kalıcılaşan bir durum. Bu süreç emeğin ev kadınlaştırılması süreci olarak yaşanıyor. Bugün üretimin özneleri yalnızca ücretli ve güvenceli işlerde çalışanlar değil. Sınıf çok daha genişlemiş, çok katmanlı, ücretli ücretsiz emeğin türlü biçimlerini kapsayan genişlikte oluşuyor, olgunlaşıyor. Emek sömürüsünün çeşitli görünümleri kadınların emeği ve bedenlerine yönelen sömürü biçimleriyle benzerlik taşıyor. Erkek şiddeti; toplumsal ve ekonomik şiddetin birçok görünümüyle yaşamlarımızda vücut buluyor. Bu nedenle “ev içi şiddet ve cinsel taciz ile ekonomik ve toplumsal şiddetin kesişimi, ilkinin bir “toplumsal cinsiyet meselesi” olarak ayrılmasının ötesine geçmemizi” sağlıyor. [6] Yani kadınların emeğine ve bedenlerine yönelen sömürü ve şiddetin bu kesişimsel yapısı; toplumun proleterleşen, çıplak emek ve beden haline getirilen kesimleriyle bağ kurmamızı kolaylaştırıyor. Yaşamlarımıza yönelen şiddetin sınıfsallaştırılmış, cinsiyetlendirilmiş, ırksallaştırılmış yapısı yani kesişimselliği bize “daha önce benzeri olamayan ittifaklar” kurma imkanı, birlikte neoliberalizm karşıtı bir özsavunma mücadelesini kurabilmemizi de sağlıyor.
Velhasıl, 2022 1 Mayıs’ı neoliberalizmin krizi sonucu daha da güvencesiz, daha da esnek, daha da ucuz hatta ücretsiz çalışan kadınların, ev kadınlaştırılan çeşitli işçi katmanlarının, sadece hayatta kalmak için çalışan göçmenlerin, bütün ötekileştirilenlerin 1 Mayıs’ı olacaktır.
[1] “Yoksul kadın daha da yoksullaşacak” – DW – 08.02.2022
[2] Bakım Manifestosu, Bakım Kolektifi
[3]Ücretli İş ve Ücretsiz Bakım Hizmeti Ekseninde Kadın Emeği: 1980’lerden 2000’lere – Sosyalist Feminist Kolektif
[4] (2018 tüik verilerine göre kadınlar Hizmet sektöründe ise toplam istihdam oranı %54,1 olup bu oran erkeklerde %53,2, kadınlarda %56,1 oldu.)
[5] Türkiye İşgücü Piyasasının Esnekliği ve Esnek Çalışma Önündeki Engeller – Sümeyra Çelik
[6] Kadınların bedeni üzerine bir savaş: Finans, toprak ve şiddet (birgun.net)
Yorumlar