Hayvanları kafeslerde mezbahalarda korkunç şartlarda yaşamaya zorluyoruz. Ama sonuçta kendi yarattığımız kafeslerde esir düşen biz olduk. Aslında insanlık için bir dönüm noktasındayız bugün yaptığımız seçimler dünyamızı ve geleceğimizi şekillendirecek. Her ağacı her ormanı korumak zorundayız.
Pandemi günlerinde doğa talanı da hiç hızını kesmedi; direniş de. Geçtiğimiz yılın Ağustos ayı başında Alamos Gold şirketinin Kazdağları’nda, Çanakkale Kirazlı köyünde altın aramak için dört yüz bine yakın ağacı kesmesi, büyük bir tepki yaratmış, Balaban mevkinde başlatılan buluşmaya on binlerce insan katılmıştı. Kirazlı’daki Su ve Vicdan nöbeti, o tarihten bu yana, tam 298 gündür sürüyor. Tepkiler üzerine faaliyetler dursa da, şirketin bölgedeki varlığı sürüyor. Üstelik altının yatırım aracı değerinin arttığı pandemi günlerinde, bölge orman müdürlüğü bölgede nöbeti sürdüren yaşam savunucularına alanı boşaltmalarını tebliğ ederek, “toplum düzenini, genel ahlakı, genel sağlığı, çevre ve ekonomik düzeni bozmak” suçuyla toplam 57 bin 240 TL idari para cezası kesti. Kazdağları direnişçine aktif biçimde katılan Kadın Savunma Ağı gönüllüsü Deniz Uysal, Su ve Yaşam nöbeti 300. güne yaklaşırken, Kirazlı köyünde yaşam nöbetini sürdüren iki kadınla, Sema Demir ve Ferzan Aktaş’la konuştu.
Kirazlı’ya ne zaman ve neden geldiniz?
Sema: 28 Ağustos’ta 347,815 ağacın kesildiği tahrip edilmiş alanın ve yaşam alanı zorla elinden alınmış bir karacanın kaçtığı görüntüleri izlemiştim, beni fazlasıyla etkilemişti. Türümün telafisi olmayan yaptıklarının utancı ile ne yapabileceğimi bilmeden geldim.
Ferzan: 1 Ağustos’ta nöbete geldim. Türkiye’nin her yerinde ekolojik bir yıkım yaşanıyor. Bunun bilinciyle buradaki haklı direnişe destek olabilmek için geldim.
Kazdağları’nda siyanürlü altın madenciliği yapılacağını nereden duydunuz?
Sema: Beni derinden etkileyen o görüntülerin siyanürlü altın madenciliği için olduğunu bir kaç araştırma ve nöbet alanına vardığımda karşımda duran Balaban tepesinin yok edileceğini alandaki bilgilendirme ile öğrendim.
Ferzan: Bizler de çoğu insan gibi, altın madeninin ne olduğunu, altının nasıl elde edildiğini bilmiyorduk. Buraya gelip kendi gözlerimizle görünce burayı bırakıp gidemedik. Öğrendik ki yüzde 70’i kuyumculuk sektörüne ve şirketlerin kasasına giden bu altın için koca bir ekosistem yok ediliyor, içme suları, tarım alanları zehirleniyor.
Duyduğunuzda ilk ne düşündünüz?
Sema: Şu an olduğu kadar korkutmamıştı. Daha önce siyanürlü altın madenciliğinin ne olduğu, nelere yol açtığı hakkında bir fikrim dahi yoktu. Canlı canlı gördüğümde yaşamak için gerçekten neye ihtiyacım var, önceliklerim neler, benimle eşit yaşam hakkına sahip canlıların ve ağaçların hava, su , toprak, gıda gibi gerçekten ihtiyacım olmayan altın için yok edilmesine seyirci mi kalmak istiyorum bunları sorgulamami sağladı. Gerçekten en ufak vicdan sahibi biri bunu nasıl görmezden gelebilir ki!
Ferzan: Çaresizlik, korku ve katliamı durdurmak için her şeyi yapabileceğimi hissettim. Sadece insanların açgözlülüğü için milyonlarca can yok edilecekti.
Geldiğinizde ne kadar kalmayı düşünüyordunuz?
Sema: Bir hafta sanırım tam hatırlayamıyorum ama sekiz, dokuz ay burada kalma niyeti ile gelmemiştim.
Ferzan: Ne kadar süreceğini bilmiyordum ama sonuna kadar kalırım diye düşündüm.
Kazdağlarındaki direnişe kimler geldi bu zamana kadar?
Sema: Türkiye’nin hatta dünyanın dört bir yanından birbirlerini tanımayan birçok insan geldi. Herkes büyük bir şok içerisinde inanmayı istemeyerek, kamuoyunda infial yaratan dron görüntülerini izleyip, bir ağaç daha kesilmesin diye geldi.
Burada nöbete kalanlar gündelik işleri nasıl çözüyor?
Sema: Gündelik işlerimizi fiziksel hassasiyetleri göz önünde bulundurup kolektif bir şekilde hallettik. Her koşulda iş ne olursa olsun onu yapacak birileri ve yardıma koşan güzel insanlar vardı.
Burada kalmaya daha ne kadar devam edeceksiniz?
Onlar ormandan gidene kadar!
Buradan zorla çıkarılırsanız, mücadele biter mi?
Ferzan: Tabii ki bitmeyecek. Bizi çıkarsalar başkaları sahip çıkacaktır buraya. Tüm Çanakkale’nin, hatta tüm Türkiye’nin sahiplendiği can nöbeti burası. Ayrıca mücadelenin farklı alanları var. Kaz dağları, kurduyla kuşuyla ağacıyla bizim ailemiz oldu artık. İnsan ailesini savunmayı hic bir zaman bırakamaz.
Sizin için Kaz dağları ne anlam ifade ediyor?
Ferzan: Tek bir şey söyleyemem. Kaz dağları benim için, yaşam demek, aile demek, can demek, yuva demek. Ama benim için ne ifade ettiğinden çok daha önemlisi, bizim burada sesi olmayan canların yasam hakkını savunuyor olmamız. Dünyadan alıp götürdüğümüz kadar verebilmeliyiz, veremesek bile daha fazla yok etmenin karşısında durmak zorundayız. İnsanların diğer canlılardan daha fazla yasam hakkı yok. Bunu anlamak zorundayız.
Kaz dağlarının kurtulacağına inanıyor musunuz?
Tabii ki!
Kaz dağlarındaki direnişi takip eden insanlara ne söylemek istersiniz?
Ferzan: Bizim talebimiz, ormanlık alanda 7 aydır ruhsatı yenilenmeyen şirketin çıkması ve alanın rehabilite edilmesi. Alanda erozyon başladı bile. 350 bin ağaç kestiler eğer proje gerçekleşirse daha yüz binlercesini kesecekler.
İklim krizinin önüne ancak var olan ormanlarımızı koruyarak geçebiliriz. Bu pandemi sürecinin de bize açıkça gösterdiği gibi dünya değişiyor, biz de değişmek zorundayız. Giderek artan ormansızlaşma, madencilik endüstriyel tarım ve hayvancılıkla kirlenen topraklar vahşi türlerin sömürülmesi, hayvanlardan insanlara gecen hastalıkların sebebi. Böyle doğayı sömürerek yaşamaya devam edersek pandemileri daha sık görebiliriz.
Bu dönemde herkes empati yapmıştır; hayvanları kafeslerde mezbahalarda korkunç şartlarda yaşamaya zorluyoruz. Ama sonuçta kendi yarattığımız kafeslerde esir düşen biz olduk. Aslında insanlık için bir dönüm noktasındayız bugün yaptığımız seçimler dünyamızı ve geleceğimizi şekillendirecek. Her ağacı her ormanı korumak zorundayız.
Buradaki ihtiyaçları nasıl çözüyorsunuz?
Dayanışmayla.
Burada bir yönetim var mı?
Yok. Forum kararı alıyoruz.
Yerel ile ilişkileriniz nasıl?
Gayet iyi Çanakkale’de yaşayan insanlar nöbetimizi destekledi her zaman.
Yerel yönetim ile ilişkileriniz nasıl?
Ferzan: Bildiğiniz gibi 8 Ağustos Fazıl Say konserinden sonra Çanakkale Belediyesi ve koordinasyon komitesi çadırlı nöbetten çekilme kararı almıştı. Biz nöbete onlardan bağımsız olarak 293 gündür devam ediyoruz. Alanda kararlar alandaki forumlarda alınıyor.
Sema: Kaz dağları mücadelesinde içselleştirdiğimiz ve öz disiplinimiz ile uyuşmayan her kurum ve yönetim karşısında tavrımız net olmuştur.
Taciz ediliyor musunuz? Ne tür baskılarla karşılaşıyorsunuz?
Ferzan: Nöbetimiz boyunca maden şirketinin çalışanları ve bazı muhtarlar tarafından karalama kampanyaları yapıldı bir kaç kez. Orman bölge müdürlüğü ve valilik tarafından da birçok kez çadırla ormanda konakladığımız için para cezaları kesildi.
Kazdağları direnişinde sizi en çok ne zorladı?
Sema: Beni zorlayan bir şey hatırlamıyorum
Bu nöbette kadın olmanın anlamından bahsedelim biraz da.
Sema: Toplumsal cinsiyet rollerinin olmadığı bir yerdi burası, herkes her işi yapabiliyor ve asla tahakküm yoktu. Kadın olmanın bir zorluğunu hissetmedim.
Ferzan:Kadın olmanın avantajlarını hissettim daha çok. Daha doğru, daha akılcı ve sakin düşünebiliyoruz erkeklere göre ve bu, bu gibi durumlarda çok işe yarıyor.
Sizce kadınların bu direnişteki rolü nedir?
Ferzan: Ekoloji savunusunda kadınlar her zaman ön safhada. Dünyada da Türkiye’de de bu böyle. Genellemek doğru olmaz ama oranlarsak, kadınlar yaşama, yaşam hakkına daha derinden bağlı. Para ya da çıkar kadının gözünde değersiz yaşam söz konusu olduğunda. Üstelik daha cesurlar, bu buradaki köylerine maden istemeyen köylü kadınlarında da gözlemlediğim bir şey. Su hakkı, yasam hakkı tehlikeye düştüğünde kendilerini her şeye siper ediyorlar.
Sema: Kadının toplumdaki yerinin önemi ve her alanda eşit şartlarda var olması gerektiğine inanıyorum. Kadını ve doğayı katledenler aynı ortaçağ zihniyetine sahip. Kadın ve doğa üzerinde sonsuz hak sahibi olduklarını sanıyorlar, cinsiyet normlarını değiştirmek bireysel ve toplumsal olarak gerçekten önemli. Dinamiklerin değişmesi, Kazdağları’nda yaşanan bu talanın durması için özellikle biz kadınlar bu mücadelenin içinde var olmalıyız. Ancak o zaman bu ortaçağ zihniyetini yıkabiliriz.
Ferzan’a, Sema’ya, Kazdağları direnişine ve Kazdağlarına sevgilerimizle…
Yorumlar