Tecavüz kültürünü anlamak- Giriş 101 – Prerna Singh

Thomson Reuters Vakfı tarafından yakın tarihlerde yapılan bir ankette, Hindistan, kadınlara yönelik şiddet ve cinsel taciz kayıtlarıyla kadınlar için

Tecavüz kültürünü anlamak- Giriş 101 – Prerna Singh

Thomson Reuters Vakfı tarafından yakın tarihlerde yapılan bir ankette, Hindistan, kadınlara yönelik şiddet ve cinsel taciz kayıtlarıyla kadınlar için dünyanın en az güvenli ülkesi seçildi.

Bu ankete inanmak birçok Hintliye zor gelebilir, ancak gerçek şu ki, kadınlara karşı tecavüzü, şiddeti ve tacizi normalleştiren bir kültürde yaşıyoruz. Tecavüz kültürü, şiddeti ve kadın düşmanlığını bir gelenek veya kültürün parçası olarak görme eğilimindedir ve gündelik cinsiyetçi dil kullanımı ve popüler kültürde cinsel şiddetin yüceltilmesiyle başlar.

Sokaklarda cinsel taciz, elle sarkıntılık, internette yayınlanan porno filmler gibi pek çok olayda açıkça görülen kadınların değersizleştirilmesi, gündelik, normalleştirilmiş cinsiyetçi davranışların sonucudur. Tecavüzü normalleştiren eylemlerin ve inançların sonucudur.

Kadına yönelik şiddet olayları toplumdan soyutlanamaz. Bunlar sistematik tecavüz kültürünün parçasıdır. Tecavüz ve cinsel saldırıların normalleşmesiyle başlar, kadınların daha şiddetli cinsel saldırılara maruz kalmasına neden olur. Zararsız ve tecavüzle ilgisi yokmuş gibi nitelendirilen eylem ve davranışlar, aslında bu yapının bir parçasıdır ve daha fazla şiddet içeren cinsel eylemlere gerekçe olurlar.

Tecavüz kültürü, tecavüzün, toplumsal cinsiyet ve cinsellik hakkındaki toplumsal yaklaşımlara bağlı olarak yaygın olduğu ve normalleştirildiği bir ortamı ifade eden sosyolojik bir kavram olarak tanımlanmaktadır. Terim, 1970’lerde feminizmin ikinci dalgası sırasında, toplumda kadınlara karşı cinsel şiddetin normalleşmesine karşı üretildi.

Bu kültür kadınları kendi güvenliklerinden korku duyarak yaşamaya koşullar ki bu da davranışlarını kısıtlar. Tecavüz kültürü, “erkeklerin tümü” tecavüzcü olmadığında bile, kadınları erkek nüfusun tabiiyeti altında tutan güçlü bir baskı aracı olarak işte böyle iş görür. Tecavüz kültürünü oluşturan işte bu korku döngüsüdür.

İşte tecavüz kültürünü ayakta tutan beş yaygın gündelik örnek.

  1. Tecavüz Şakaları

Tecavüz şakaları zararsız değildir. Bunlar şaka da değillerdir.

Mizah ve tecavüz arasında bağlantı kurduğumuzda, izleyiciyi cinsel saldırıyı göz ardı etmeye hatta normalleştirmeye şartlandırıyoruz. “Mizah” olarak maskelenen, travmatik olaylarla ilgili şakalar, istismarcının davranışını normal ya da sıradan eylemler olarak savunur.

Mizahı mağdur pahasına yapamayız. Masum görünen espriler, tecavüz kültürünü besleyen ve sürdüren baskıcı ideolojileri temsil eder. Mağdurların travmasını gözden düşüren bu tür bir mizah, cinsel taciz ve saldırıyı gülünecek bir şey haline getirir. Örnek bir twit: “Kızlar tecavüzden neden bu kadar korkuyor ki? Bir erkeğin sırf sizi becermek için hayatını riske atarak hapse düşmesinden gurur duymalısınız.”

Tecavüz, korkunç ve süregelen bir suçtur. Tecavüz hakkında yapılan şakalar, kendisini hiç cinsel travma yaşamamış insanlardan büyük ölçüde yalıtılmış hissetmekte olan mağdurlara acı dolu deneyimlerini hatırlatır. Tecavüzün “o kadar da kötü olmayan” bir şey gibi gösterilmesine yol açar.

Aynı şekilde, yine mizah amacıyla, tecavüz ve bizim açımızdan uygunsuz bir durum arasında paralellikler kurduğumuzda, tecavüzü sanki çirkin veya şiddet içeren bir eylem değilmiş gibi sunmuş oluruz. Çoğu kez sınıf arkadaşlarımın “sınav bana tecavüz etti” sözleriyle sınav salonundan çıktığını ve tecavüzü zor bir sınav kadar önemsiz bir şey gibi gösteren konuşmalar yaptıklarına tanık olmuşumdur.

“Sultan’s Shooting” filminde rol alan Salman Khan da, yoğun film çalışmaları sırasında kendini “tecavüze uğramış bir kadın” gibi hissettiğini söylemişti. Tecavüzü [bir erkek olarak] sarf etmek zorunda kaldığı fiziksel çabanın boyutlarını açıklayan bir mecaz gibi kullanarak tecavüz mağdurlarının yaşadığı fiziksel ve zihinsel travmayı tümüyle göz ardı etmişti.

Sporda alınan yenilgileri tanımlamak için de tecavüzü benzetme olarak kullanıyoruz. 2014 Dünya Kupası yarı finallerinde Almanya, Brezilya’yı 7-1’lik bir skorla mağlup edince, “Almanya, Brezilya’ya tecavüz etti” şeklinde tweetler atıldı. Yine, Hindistan-Pakistan’ı kriket maçında yendikten sonra Hindistan’ın, Pakistan’a tecavüz ettiğini söyleyen yüzlerce yazıya ne dersiniz? Bütün bunlar tecavüzü nasıl önemsizleştirdiğimize dair örneklerdir.

Tecavüz ve cinsel saldırı konusundaki bu normalleştirme tecavüz kültürünü süreklileştirir. Tecavüzcü mizah ve şakalar, tecrübelerini paylaşmakta tereddüt eden mağdurları toplumdan tecrit edip, tecavüzün şiddetini, vahşiliğini ve acımasızlığını da azımsar. Yine örnek bir twit: ”Gelecekte bir gün oğluma Brezilya’nın Almanya’ya nasıl tecavüz ettiğini televizyonda izlediğimi söyleyeceğim”.

2.Mağduru Suçlamak

Başına gelenlerden ötürü mağduru suçlamak mağduru marjinalize eder ve cinsel saldırı ve tacizi bildirmelerini zorlaştırır. Çektikleri acılardan mağdurları sorumlu tutan toplum, mağdurları öne çıkıp yaşadıklarını anlatmaları konusunda kendine güvensiz hissettirir.

Hindistan’da, Aralık 2012’de meydana gelen toplu tecavüz ve cinayet olayında suçlu bulunanlardan biri olan Mukesh Singh, “Hindistan’ın Kızı” adlı belgeselde, toplumun belirlediği cinsiyet çizgilerini aştığı için tecavüze uğramasında mağdurun sorumlu olduğunu söylemişti. Avukatı da benzer bir tavır sergileyerek mağduru suçlamış ve böyle onursuz bir tavır içinde olursa kendi kızını da yakıp öldüreceğini belirtmişti.

Ancak, her türlü cinsel saldırı için mağdurun suçlanması, tecavüzün toplumda yaygın ve normal olan bir şey olduğu ve kendini koruma sorumluluğunda olanın birey olduğu normuna yol açar. Cinsel şiddeti normalleştiren ve mazur gösteren böyle bir yaklaşım, failleri eylemlerinden dolayı sorumlu tutmaz.

Mağduru suçlama yaklaşımının bir parçası, “Ne giyiyordun” ya da “Gece neden bu kadar geç kaldın” gibi sorular sorduğunuzda kendinizi mağdurdan ayırmaya çalıştığınız gerçeğidir. İnsanlar kendilerinin asla yapmayacağı bir davranışmış gibi yaparak hatayı mağdurda bulduklarında, kendilerinin güvende oldukları ve asla benzer bir duruma düşmeyecekleri sanısını yaratmaya çalışırlar.

Bu tür bir mağduru suçlama eğilimi ile toplum tacizci ile tacize uğrayan arasında bir tür ilişki kurgular ve bu da istismarcıların cinsel şiddeti sürdürmesine ve eylemlerinin tüm sorumluluğundan kurtulmalarına olanak sağlar.

  1. Zehirli Erkeklik

Zehirli erkeklik temelde baskı, saldırganlık ve stoacılık etrafında dönen ve ‘gerçek bir erkeğin’ nasıl davranması gerektiğini dikte eden inanç ve beklentilere atıfta bulunur.

Zehirli erkeklik, tecavüz kültüründe ve ataerkil bir toplumda içseldir. Bu, erkeklerin yıllar boyunca çeşitli sosyo-kültürel koşullandırmalar yoluyla öğrendikleri bir şeydir. Bütün erkeklerin “zehirli” olduğunu ima etmekten ziyade, erkekliği kontrol, şiddet ve saldırganlıkla özdeşleştiren kültürel normlara atıfta bulunur.

Zehirli erkeklik, kendi “erkeklik durumlarını” meşrulaştırmak için, erkekleri cinsel saldırganlar olarak olumlayan ve kadınları da şeyleştiren toplumsal cinsiyet normlarına dayanır. Kadınlar üzerinde cinsel denetim fethedilecek “toprak” olarak görülür. Sonuç olarak, erkekler “erkekliklerini” kanıtlamanın bir yolu olarak kendilerini kadınların bedenleri üzerinde cinsel anlamda hak sahibi gibi hissederler.

Zehirli erkeklik kadınları ikinci sınıf ve erkeklere tabi bireyler olarak görür. Dolayısıyla, kadınların güçlenmesi karşısındaki tepkisi, fiziksel ve cinsel taciz aracılıyla baskı uygulamaktır. Herhangi bir cinsel karşılaşma için kadınlar tarafından reddedilmek bile şiddete dayalı cinsel tacize yol açabilir. Zehirli erkeklik tecavüz kültürünü, tecavüzün kadınları “denetlemenin” bir aracı olarak görüldüğü noktaya kadar besler.

Zehirli erkeklik erkekliğin cinsel “fetih”le tanımlandığı noktaya kadar tecavüz kültürünü güçlendirmeye devam edecektir.

  1. “Erkektir Yapar”

‘Erkektir yapar fikri, erkeklerin eylemlerinin affedileceğine inanmalarına izin verir. Esasen biyolojik yapılarının eylemlerinin sorumlusu olduğu ve sonuç olarak, erkeklerin kendi eylemleri üzerinde hiçbir kontrolü olmadığı fikrine dayanır. Bu düşüncenin savunucuları bu fikri erkeklerin tecavüze ve suça yatkın olduklarını söyleyerek tecavüz kültürünü güçlendirmeye kadar vardırır.

Mulayam Singh, siyasi mitinglerinden birinde, tecavüz yasalarından bahsederken “erkekler hata yapar” diyerek tecavüzcülerin eylemlerini sadece bir “hata” olarak nitelendirmişti.

Toplum böyle fikirleri pekiştirdiğinde, erkeklerin bu tarz eylemlerinden dolayı hesap vermekten serbest kılar ve kadınları kendi kendilerini erkeklerin “içsel bir özellik olarak” şiddete dayanan eylemlerinden “koruma” baskısı altına sokar. Bu da erkeklerin eylemlerini kontrol edemedikleri için yapıları gereği şiddete dayalı eylemlerde bulunabileceklerini ve kendisini cinsel şiddet mağduru haline getirebilecek “faaliyetleri kışkırtmamanın” esasen kadının sorumluluğu olduğunu ima eder.

Sorun şudur ki cinsiyetçi ifadeleri ve uyarıları hedef almayı reddedersek, erkeklere kendi eylemlerinden sorumlu olduklarını öğretmezsek ve bu çirkin tutuma yardım etmeye devam edersek, “Erkektir Yapar” bir norm olarak varlığını sürdürecektir. Erkekleri eylemlerinden sorumlu tutmazsak ve normal sayılan ve “erkektir yapar” diye görülen uygunsuz davranışlara hoş görü göstermeyi reddetmezsek, bu norm tecavüz kültürünü ayakta tutmayı sürdürecektir.

  1. Kadınların Bedenlerini Nesneleştirmek

Tecavüz kültürü kadın bedeninin nesneleştirilmesini de içerir ki bu da kadınları nesnelere indirger. Bu her yerde yaygındır -reklamlar, sosyal medya, televizyon, filmler vs.

Cinsel nesneleştirme, kadına yönelik şiddeti haklı gösteren zehirli cinsiyet yargılarına katkıda bulunur. Kadınlar, erkekler tarafından en çok arzulanan kadın olmak için görünümlerinin ve vücutlarının nasıl olduğuna fazlasıyla önem verirler. Görünüş takıntılarımız ve bu görünüşün erkeklerin ihtiyaçlarını nasıl karşıladığı, kadınları nesnelere dönüştürmektedir. Tüm bir cinsin ihtiyaçları tatmin etmeyi amaçladığı fikrini benimsememiz, milyonlarca kadını aşağılar ve kimliklerini reddeder.

Nesneleştirme, kontrol ve mülkiyet ima eder. “Gerçek bir insan” olarak görmediğimiz veya algılamadığımız biriyle empati kurmak zordur. Nesneleştirmenin sorunu, kadınları bedenleri ile sınırlaması, insanlar olarak değerlerini azaltması ve onları korkunç cinsel şiddet karşısında savunmasız hale getirmesidir.

Bunların hepsi, tecavüzün normalleşmesine katkıda bulunan günlük cinsiyetçiliğin bazı örnekleridir. Sorgulanmayan ve yaygın cinsiyetçi tutum ve davranışlar, cinsel tacizin normalleştirildiği, taciz ve tecavüzün önünü açan bir yapı oluşturur. Tecavüz kültürü bazı “aşırı duyarlı feministlerin” yarattığı varsayımsal bir fikir değildir. Cinsel şiddetin toplum içindeki yaygınlığını ve normalleşmesini konu alır.

Çeviri: Gonca Pozam

 

Kaynak

https://feminisminindia.com/2018/07/02/understanding-rape-culture-101/

Yorumlar