Selfie/özçekimi ciddiye almak – Mary McGill

Özçekim pratiklerinin bir “kültürün” göstergeleri olduğunu söylersek, bu ne anlama gelir? Eğer bu kültür (sadece kanaat olarak değil, araştırmaya göre de) kadınlar açısından bir çekim gücüne sahipse, bu neden böyle?

Selfie/özçekimi ciddiye almak – Mary McGill

Aptalca. Narsistik. Sinir bozucu. Google’a “Özçekim…” yazar yazmaz selfie (özçekim) fenomeninin genel olarak nasıl değerlendirildiği konusunda hiçbir kuşkuya yer kalmıyor. İnsanların araştırmamı duydukları zaman kaşlarını alaycı biçimde yukarı kaldırdıklarında burnuma gelen o keskin hüküm kokusu, özçekim kültürünün son derece net biçimde şüpheli ve gösterişçi bir davranış olarak algılandığını gösteriyor.

Atomizasyonun salgın haline geldiği batılı toplumlarda, özçekim kültürü genelde artan kaygı, yalnızlık ve hoşgörüsüzlük düzeylerimizle tipikleşen mevcut hastalıklı halimizi sembolize etmek için kullanılıyor. Sosyolog Ben Agger’ın özçekimi “eril bakışın viral hale gelmesi” diye tanımlarken vurguladığı gibi, genç kadınların özçekim fenomeni konusundaki çılgınlıkları özellikle endişe verici olabilir.(1) Bu bağlamlarda duyulan kaygılar anlaşılabilir. Bununla birlikte, özçekim kültürünü reddetmek ve bu kültürün katılımcılarını küçümsemek, bizi selfie’nin çekim gücünü anlamaya hiç mi hiç yaklaştırmaz. Bu çekim gücünün çeşitli yönleri rahatsız edici veya daha kötüsü zarar verici ise de, onu yok saymak da bizi çözüme hiç mi hiç yaklaştırmaz.

Bir araştırmacı olarak özçekimin “neden” popüler olduğunu anlamaya çalışmak beni kendisine çekiyor. Çalışmamda (18-30 yaş arası) genç kadınların bu fenomen hakkındaki öznel görüşlerini ve kendilerini bu fenomenle ilişkili olarak nasıl konumlandırdıklarını ele aldım. Aşağıdaki sorulara özel bir dikkat sarf ettim: Özçekim pratiklerinin bir “kültürün” göstergeleri olduğunu söylersek, bu ne anlama gelir? Eğer bu kültür (sadece kanaat olarak değil, araştırmaya göre de) kadınlar açısından bir çekim gücüne sahipse, bu neden böyle? Bu soruların anahtarı, kültürü; özellikle de popüler kültürü, yani her gün içinde yüzdüğümüz çorbayı ciddiye almaktır.

“Kültür” terimini çeşitli şekillerde kullanıyoruz, ama genelde kültür, popüler eğlenceyi, kimlik, topluluk ve farklılık konularını ifade eder. Britanya geleneğinde kültürel çalışmalar, kültürü siyasal bir alan, anlamın üretildiği ve gücün sorgulandığı, müzakere ve icra edildiği bir yer olarak anlar. Bu öznelliğin merkezinde, biz insanların, özneler olarak, kendimizi ve dünyayı kültür aracılığıyla nasıl anladığımız yer alır. John Hartley’nin özlü biçimde belirttiği gibi, “kültür, malların değil, yaşamın yeniden üretim alanıdır.”(2)

Feminist kültürel çalışmalar, yani benim de içinde olduğum gelenekse; genelde hep olduğu gibi, bir dengesizliği, adını koymak gerekirse, kadınların kültürel analizlerde hem katılımcı hem de odak anlamında var olmamalarını telafi etmek üzere işe başladı. Akademik sahneye adım atması, kültürel çalışmaların ekseninin “ideoloji ve hegemonya ile ilgili kaygılardan kimlik ve öznellik ile ilgili olanlara” doğru kaymasına katkıda bulundu.(3) Feminizmin ve kültürel çalışmaların kaynaştırılması bazen zor olsa da bu ikisi özellikle de iktidar ve ezilmişliğin nasıl işlediği ve bilginin nasıl üretilip doğallaştırıldığı gibi bazı anahtar kaygıları paylaşırlar.

Özçekim kültürünü incelerken, özellikle popüler yorumlarda, bu yeni fenomenle ilgili izlenimlerimizin nasıl oluştuğu konusuyla ilgileniyorum. Bu yorumlar genç kadınların neden özçekime ilgi duyduklarını açıklarken konuyu genelde kadınsı gösteriş meraklılığı ve narsizm gibi küçük düşürücü nedenlere bağlıyor. Bu konuşmalar ne kadar çok yapılırsa, bu sonuçlar da daha fazla pekişiyor ve bu bakış açısı daha fazla “sağduyu” haline gelmeye başlıyor ki bu da çoğu zaman bizi ciddi bir kavrayıştan yoksun bıraktığı kadar yararsız da olan bir süreç.

Şimdi, narsisizmin ve gösteriş düşkünlüğünün kritik faktörler olduğuna şüphe yok. Fakat özçekim kültürüyle ilgili daha karmaşık sorular sormamak (veya narsisizm ve kadınsılık arasındaki sosyal ve tarihsel ilişki hakkında düşünmemek), konunun çekim gücü hakkında en iyi ihtimalle yüzeysel ve en kötü ihtimalle de acıklı ölçüde yetersiz bir yaklaşım üretme riskine sahip. Erken feminist kültürel çalışmaların dönüm noktalarının da gösterdiği gibi, kadınların veya genç kızların kültürle (özellikle de aşk romanları ve genç kız dergileri gibi popüler kültürle) ilişki kurma biçimleri nüanslı, karmaşık ve bazen çelişkilidir. Bu ilişkiyi ıvır zıvır olarak nitelemek, bu kültürün tüketicileri ve üreticileri olarak kadınlara yönelik cinsiyetçi tutumları güçlendirir. Kültürün neden ve nasıl cinsiyetlendirilmiş olduğunu dikkate alamaz. Ayrıca kadınların deneyimlerinin zenginliğini ve bu deneyimlerden süzülen bilginin adaletsizliğe meydan okuma potansiyelini göz ardı eder.

Peki bütün bunlar kadınların özçekim kültürüyle nasıl ilişkilendikleri bakımından ne anlama geliyor? Başlamak için, özçekimi, erkekler tarafından üretilen kadın imgelerinin reklamcılık, film, fotoğraf, klasik sanatlar ve benzeri alanlara hakim olduğu Batılı görsel kültürün bir parçası olarak görmemiz gerek. İkinci Dalgadan bu yana, feminist akademisyenler, yapılanma biçimlerine içkin olan iktidar dinamiklerine ve bu imgelerin kapitalist toplumlarda meta nesneler olarak sahip oldukları işlevlere dikkat çekerek, bu imgelerin doğallık iddiasını bozmaya çalışıyorlar. Bu akademisyenler ayrıca kadınların görsel ve popüler kültürle olan kişisel ilişkilerini de araştırdılar.

Örneğin, Betty Friedan, Kadınlığın Gizemi’nde, eşlere has evcimenlik ikonografilerinin kadınların ellili ve altmışlı yıllarda banliyölerde yaşadıkları hayatlara dair öznel deneyimlerden ne ölçüde farklılık taşıdığını gösterdi.(4) Bu uyumsuzluk Friedan’ı, ”sayısız kadının sessiz umarsızlığını modern Amerikalı ev kadını tablosuna uyduramadığımda iç kulağımda bir gayger sayacı tık etti” demeye yöneltti.(5) O halde kadın imgeleri karakteristik olarak genç kızların ve kadınların karmaşık biçimlerde ilişki kurduğu idealize edilmiş kadınlık normlarını temsil etmektedir.

Dijital teknolojiler, kadınların ve diğer azınlıkların internet ortamında kendi kendilerini temsil etmelerine imkan verdi ki bu geleneksel imge üretme, yayma ve alımlama rejiminden sevindirici bir kopuştur. Herkes için temsilin hala yarım kalmış bir süreç olduğu bir dünyada kendi kendini temsil edebilme yeteneği olumlu bir durum olsa da, sorunsuz bir durum değildir. Fransız filozof Michel Foucault’nun belirttiği gibi, “Görünürlük bir tuzaktır.” (6) Foucault, ister gerçek isterse hayali olsun, görülme sürecini disiplin aşılamak için kullanabilecek yöntemlere atıfta bulunur. İnsanlar izlendiklerini hissettiklerinde, kendilerinin ve başkalarının davranışlarını da izlerler. Bu dinamik toplumsal anlamda kabul edilebilir ve cezalandırılması gerekli sayılan davranış türleri üzerinde etkide bulunur.

Kendimizi sosyal medyada selfie gibi yapay eserler kullanarak temsil ederken, görünürlük aracılığıyla bir alan talep etmiş oluyoruz. Bunu yaparak, aynı anda kendimizi yeni ve daha yoğun yargı ve gözetleme biçimlerine de açıyoruz. Yanlış bir tweet attıysanız veya hiç beğeni almayan bir özçekim gönderdiyseniz, bu dijital “görülme” sisteminin kesinlikle hangi tür duygulara ilham verebileceğini de bilirsiniz. Bu iklimde, kendi kendimi özçekim kültürünün Friedan’ın tarif ettiği uyumsuzluk türünü güçlendirip güçlendirmediği veya aynı eski dinamiklerin taze ve potansiyel olarak daha da işgalci tekrarlarını mı temsil ettiğini sorarken buluyorum. Örneğin, kadın imgeleri uzun zamandır tüketici hayallerini ateşlemek için kullanıyor. Dolayısıyla, şirketler tarafından tasarlanan ve yönetilen bir internet çağında, kadın imgelerinin, bunlar kadınların kendileri tarafından çekilmiş olsalar bile, neoliberal olduğu kadar ataerkil de olan bir sistemde metalar olarak değerlendirilebileceğinin bilincinde olmamız gerekiyor.

“Kişisel olan politiktir” fikri feminist eylemciliği şekillendirdiği gibi feminizm akademisyenliği de bilgilendirir. Genç kadınların özçekim kültürü ile olan ilişkilerine dair bakış açılarının ana akım tartışmalarda bu ölçüde nadir yer bulması beni şaşırtıyor. Bu dışlayıcı ve dar görüşlü bir yaklaşım. Feminist akademisyenler, kadınların kendilerinden veriler toplayıp bunları analiz edip, sosyal olgular hakkında nüanslı yaklaşımlar sunarak, uyduruk varsayımlara meydan okuyabildiler. Benim söyleşi yaptığım genç kadınların hiçbiri aptal değil; özçekim kültürünün nasıl anlaşıldığını çok iyi biliyorlar çünkü her gün bu varsayımların içinde geziniyorlar. Özçekim kültürüyle olan ilişkileri karmaşık ve aydınlatıcı, ama bu kültüre narsistik ıvır zıvır olarak bakıp, dinlemeye zaman ayırmazsanız bunu takdir etmeniz de mümkün olamaz.

İster iyi ister kötü, özçekim gerek Instagram’da gerekse Snapchat veya bazı yeni uygulamalarda yerini korumaya devam edecek. Bu fenomeni ve meraklılarını ciddiye almak, yarattığı çekim gücünü anlamanın ve sebep olabileceği sorunlarla mücadele etmenin ilk adımı. Eğer görünürlük Foucault’un öne sürdüğü gibi bir tuzaksa, özçekim kültürünün en kötü etkilerini saptamamız ve aynı zamanda neyin onu bu denli çekici kıldığı konusunda öngörü sahibi olmamız, yalnızca dikkatli ve açık fikirli araştırmalarla mümkün olabilir.

[1] Agger, B. (2013) Quoted in ‘Putting Selfies Under a Feminist Lens’ by Meghan Murphy, Georgia Straight. 3 April 2013. Online at:link için tıklayınız.

[2] Hartley, J. (2004) Communication, Cultural and Media Studies: The Key Concepts, Routledge, p.51

[3] Franklin, S., Lury, C. and Stacey, J. (1991) Off-Centre: Feminism and Cultural Studies, p.6

[4] Shiach, M. (1991) ‘Feminism and Popular Culture’, Critical Quarterly, 33(2), pp. 37–46.

[5] Friedan, B. (1963) The Feminine Mystique, W. W. Norton & Company, Inc, p. 29.

[6] Foucault, M. (1977) Discipline and Punish: The Birth of the Prison, Pantheon, p.197.

 

Yorumlar