Yapmış, gene yapacakmış: Bin Ali elini İstanbul’dan çek! – Mine Melek

Kadınlar, halkın iradesini, İstanbul’un seçilmiş belediye başkanının mazbatasını ve aslında kendi hayatlarını yok sayanlara “Hayır, hayır demektir!” demektedir

17 yıl boyunca “Kadın-erkek eşitliği fıtrata terstir” fikrinin borazanı olan bir reisin, sırasıyla Ulaştırma Bakanlığı’nı, Başbakanlığı’nı ve Meclis Başkanlığı’nı yapan adam, İstanbul kentini sırtında taşıyan kadınları, yağmacı saltanatları sürsün diye gasp edilen bir seçimde kendisine oy vermeye çağırıyor. Adamın adı: Bin Ali.

Bin Ali’nin bu çok yetkili makamlarda İstanbul kentinin doğasıyla, tarihiyle, kamusal alanlarıyla yağmalanmasına aracılık ederek ailesine şirketler, gemiler, yatlar, katlar biriktirdiği bu 17 yılda, yani 2002-2019 arasında, en az 7 bin kadın, erkekler tarafından katledildi. Biz kadınlar Bin Ali’den alacaklıyız ve kendisine basit bir aritmetik sorusu soruyoruz: Bin Ali, 17 şirket, 8 gemi kaç kadın hayatı eder?

Bu basit soruyu zaten muhtemelen yanıtlayamayacağı varsayımıyla biz başka bir tutar üzerinden hesapladık, söylüyoruz: Kadın cinayetlerinin en yüksek olduğu kent olan İstanbul kentinde, 25 yıllık AKP belediyeciliği döneminde kadınları şiddetten koruyan tek bir mekanizma bile kurulmadı. İstanbul Sözleşmesi’ne göre 100 bin nüfuslu her belediyenin en az bir kadın sığınağı açması gerekirken, 16 milyonluk İstanbul’da şimdi Bin Ali’nin başkanlığını gasp etmek istediği Büyükşehir Belediyesi’nin kendisine ait tek bir kadın sığınağı bile yok. Oysa aynı dönemde aynı İBB’nin tarikatlara ve yandaş vakıflara aktardığı 848 milyon lirayla en az 800 kadın sığınağı açılması ve muhtemelen birçok kadının hayatının kurtarılması mümkündü.  

Fakat kendisi elbette, “Kadınlara pozitif ayrımcılıktan yana değil!” Pozitif ayrımcılık, yani lafı zurna gibi uzatmak gerekirse, kişisel nedenler yüzünden değil de tarihsel, toplumsal egemenlik, ezme-ezilme ilişkileri yüzünden örneğin şiddetten uzak yaşamak veya onurlu ve insanca bir işten ve ücretten yoksun kalan insanlara yönelik pozitif, düzeltici kamusal-toplumsal müdahale, kendisinin lügatinde yer almaz. Onun bildiği tek ayrımcılık, egemenden, erkekten, zenginden, “milletin anasını belleyen” şirket patronundan yana ayrımcılık, kayırmacılık. O şirketler ki İstanbul’un Kuzey Ormanları’nın, korularının, Anadolu’nun nice ormanı ve ırmağının ve yerinden edilmiş nice mahalleli, köylü kadının ahı bin yıl daha geçse sırtlarındadır. İstanbul kentini, cehenneme çevirenlerin en büyük suç ortaklarından biri olan Bin Ali, emeğin İstanbul’undan, o İstanbul’un kadınlarının öz malı olan mahallelerinden, kamusal, doğal, tarihsel zenginliklerinden geriye ne kaldıysa işte onu da yok etmek için “mırıldanıp” durarak polis korumasında oy çağrısı yapmaktadır. İstanbul Sözleşmesi ise, zaten bildiğiniz gibi; “Nas değildir, atılan imza geri çekilebilir.

Bir kentin hayatına karar vermek insanın kendi hayatına karar vermesidir; İstanbul’un geleceğine karar vermek, Türkiye’nin geleceğine karar vermektir. Bu yüzden hayatın sillesini yemiş kadınlar, tıpkı hukuksuz 16 Nisan referandumunda olduğu gibi şimdi de yanı başlarında saçmalayan kocaların yüzüne yüzüne kendi kararlarını tekrarlamaktadır. Kadınlar, halkın iradesini, İstanbul’un seçilmiş belediye başkanının mazbatasını ve aslında kendi hayatlarını yok sayanlara “Hayır, hayır demektir!” demektedir. 

Bu ne öldürme aşkıysa İstanbul’u, biz bu öldüren aşkınıza “itaat” falan etmiyoruz! Ve hiç unutmuyoruz: Bin Ali’nın başbakan olduğu tarihte, yani 2016 Mayıs’ında Meclis gündemine getirdiğiniz Boşanma Komisyonu raporlarıyla nasıl boşanma, nafaka haklarımızı gasp etmeye çalıştığınızı ve cinsel şiddet suçlarını cezasız bırakmaya çalıştığınızı; Bin Ali’nin 2016-2018’deki başbakanlık döneminde kadın düşmanı politikalarınızın şahlandığını. Aynı yılın sonlarında küçük yaşta kadınları, tecavüz failleriyle evlendirmeyi amaçlayan Tecavüzü Aklama Yasa Tasarısı’nı bu ülkenin gündemi haline getirdiğinizi. 17 yıllık iktidarınız boyunca “Kreş eken, huzurevi biçer” sözleriyle piyasacı politikalarınızı aileci, dinci lafların arkasına saklayarak kadınları sosyal güvencede babaya ve kocaya bağımlı hale getirdiğinizi; çocuk, hasta, engelli ve yaşlı bakımını kadınların sırtına yıkıp; kadınları en güvencesiz, kayıt dışı, geçici işlere ve ev kadınlığına mahkum ettiğinizi. Kadınların kürtaj, üreme sağlığı gibi haklarını kullanmalarını fiilen imkansız hale getirip, kamusal alandaki kadın düşmanlığını her alanda yaygınlaştırdığınızı. Bu yüzden de bol keseden atan Bin Ali’ye yine basit bir soru soruyoruz: 25 yıldır kreş açmayan İBB’nin açmayı vaat ettiği 955 kreşi Ensar mı, Süleymancılar mı işletecek Bin Ali! Biz sana değil çocuklarımızı, hayatımızı ve İstanbul’u tek bir futbol topunu bile emanet etmeyiz!

Yapmış gene yapacakmış: Bizden söylemesi. 

İstanbul’u ve hayatımızı kadın, doğa ve İstanbul’a düşmanı Bin Ali’ye terk etmiyoruz!

Yorumlar