Çilem bunca devlet başvurusuna rağmen devam eden şiddete karşı hayatını kendisi korumuş bir kadın. Ölmemek için öldürmek zorunda kalmış bir kadın. Bütün kadınlara güç veriyor bu haliyle. Çünkü kadın cinayetine giden yolda hayatta kalmış bir kadın. Bu yüzden önemli. Çilem Doğan’ın ve hayatına sahip çıkan kadınların işledikleri cinayetler ile kadın cinayetlerinin sebebi aynı. Sistematik erkek şiddeti.
Yaşamını savunmak için sistematik şiddet uygulayan eski kocasını öldürmek zorunda kalan Çilem Doğan’ın davası, 21 Ekim Perşembe günü Ankara’da Yargıtay 1. Ceza Dairesinde görüşülecek. Son dönemin simge davalarından biri haline gelen Çilem Doğan davası avukatlarından Cemre Topal’la dava öncesinde görüştük.
Çilem Doğan davasının genel seyri hakkında bilgi verebilir misiniz, yargılama ne aşamada?
Her ne kadar davaya konu olay 2016 yılında olmuş olsa da Çilem’in davası, evlendikleri gün başlıyor aslında. Çilem, 3 yıllık evli ve 3 yıl içerisinde pek çok kere şiddete maruz kalıyor ve bunların dokuzunda mahkemeye başvurup koruma kararı alıyor. Yaşadığı sistematik şiddet, çocuğuna yönelen şiddet ve ailesine yönelen tehditler sebebiyle korku içinde yaşadığı bir dönem bu.
Sonrasında üzerinde tesadüfen bulunan tişörtün, “Sevgili geçmiş, ben hazırım” dediği, yaşam hakkına sahip çıkan bir kadın görüntüsü olarak tanışıyoruz Çilem’le.
Çilem Doğan’ın iddianamesi yaşadıklarını oldukça başarılı şekilde tarifleyen ve meşru müdafaa hükümleri uygulanması gerektiğini belirten bir iddianame olmasına rağmen yargılama boyunca tutuklu kaldı Çilem. Mahkeme nihai kararını oldukça önyargılı verilen savcılık mütalaasını takip eder şekilde oy çokluğu ile verdi ve Çilem “haksız tahrik” altında eşini öldürmekten 15 yıl ceza aldı. Mahkeme başkanı iddianameyi hazırlayan savcı gibi değerlendirmede bulunarak meşru müdafaa hükümleri çerçevesinde sınırın mazur görülecek bir heyecanla işlenmiş olması sebebiyle cezasızlık verilmesi gerektiğinden bahsederek karara muhalefet şerhi koydu.
Çilem sonrasında tahliye edildi. Tahliye edilmiş olması sebebiyle cezasızlıkla sonuçlandığına ilişkin bir algı var.
Şimdi bu cezanın Yargıtay aşamasındayız. 21 Ekim Perşembe günü Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nde görülecek mürafaa duruşması.
Kadın cinayetlerinin arttığı, iktidarın İstanbul Sözleşmesinden çıktığı bugünlerde Çilem Doğan davası neden bu kadar önemli? Bu dava sürecinde nasıl bir dayanışma bekliyorsunuz?
Çilem’in eşinden gördüğü şiddet ve sonrasında yaşadığı çaresizlik hali, 6284 sayılı yasa kapsamında pek çok kez koruma kararı almasına rağmen kamu kurumlarının onu koruyamadığının tespiti adeta. Çilem bunca devlet başvurusuna rağmen devam eden şiddete karşı hayatını kendisi korumuş bir kadın. Ölmemek için öldürmek zorunda kalmış bir kadın. Bütün kadınlara güç veriyor bu haliyle. Çünkü kadın cinayetine giden yolda hayatta kalmış bir kadın. Bu yüzden önemli.
Çilem Doğan’ın ve hayatına sahip çıkan kadınların işledikleri cinayetler ile kadın cinayetlerinin sebebi aynı. Sistematik erkek şiddeti. Durdurulamayan, kamu gücünce de durdurulamayan bir şiddet. Bu dava yanlızca Çilem’in davası değil, tüm kadınları yaşam haklarına sahip çıkması için yüreklendiren bir dava. Bu yüzden gelebilenlerle Ankara’da birlikte yürümek isteriz.
“Yaşamı savunma” “meşru müdafaa” ya da “öz savunma”… Adına ne derseniz deyin kadınların fail olduğu olaylarda adalet nasıl işliyor? Failin cinsiyeti yargılamada eşitsizlik yaratıyor mu?
Karar alma sürecinde rol alan hukukçuların zihnindeki toplumsal kalıp ve önyargılar sebebiyle yargılamada bir eşitsizlik zaten mevcut. Değerlendirme yapılırken de eşitler arasında bir fiil varmış gibi, kadınlardan da erkek failin tepkilerini vermesi bekleniyor. Mevcut önyargıyla da bu durum pekiştirilerek kadınlar aleyhine kararlar çıkıyor. Biz kadın cinayeti dosyalarında da maktul kadınların yargılandığını görüyoruz. Kadınlar fail ya da maktul/mağdur olsun her koşulda kişilikleri ve beyanları itibarsızlaştırılmaya çalışılarak değerlendirme yapılıyor. Çilem’in dosyasında da bu durum var. Çilem’in eşine karşı daha öncesinden yaptığı şikâyetlerde de yer alan fuhuş yaptırma tehdidini savcılık makamı, maktulün fuhuşa yönelik suç kaydı olmadığından bahisle itibar edilmez bir savunma sayıyor. Çilem’in çocukken mağdur olduğu bir başka, alakasız bir dosyanın varlığından da burada bahsederek beyanını itibarsızlaştırma çabasına giriyor.
Bu saydığımız dosyada gözümüze çarpan birkaç örnek sadece.. Kadın cinayetlerinde erkeklerin söylediği her söz şüpheden sanık yararlanır ilkesiyle tam güvenle sanık lehine kullanılırken, kadınların beyanlarına duyulan güvensizlik mahkeme heyetlerinde karar verecek olanların toplumdaki eril bakış açısının tam yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Kadının toplumdaki eşitsiz ve adaletsiz konumunu besleyen bir durum bu…
Yorumlar